Mefistofeles, Faust ve kâğıt para

Bütçe açıklarını kapatmak için para basan (%100’e yakın enflasyon oranı ile) Arjantin’in bugün içine düştüğü enflasyon-para arzı kısır döngüsü ve 1990’ların Türkiye’si, Goethe’nin #Faust’unun ikinci cildinde Mefistofeles ve Faust’un, maddi sorunlar yaşayan zor durumdaki İmparatora karşılıksız sınırsız kâğıt para basma önerisinin günümüz uygulaması gibi.

Arjantin’in hatalarından her ülke dersler çıkarmalı, yeni yılda 1990’ların hataları tekrarlanmamalıdır. Bütçe açıkları, karşılıksız para basılarak karşılanmamalıdır:

https://www.bbc.com/news/business-64258488

Advertisement

Kınama / condemnation

[EN]

I strongly, wholeheartedly condemn the shameless, inhumane and vile attack on the holy book Quran, in front of the Turkish Embassy in Stockholm, Sweden. Shame on the Swedish authorities for encouraging and permitting the hate crime, incitement, and insult on our sacred values.

This is not free speech or freedom of expression! But rather an outright hate crime!

Unfortunately, islamophobic provocations are on the rise, especially in Europe!

#StopSweden #NoToHate #notoislamophobia

#respect #respectreligiousdiversity

#respectholybooks #respectbeliefsvalues

[TR]

#İsveç Hükümetinin kutsal kitabımız #Kuran-ı Kerim’in yakılmasına göz yummasını; artan İslam düşmanlığını kınıyor, lanetliyorum.

#NoToHate #notoislamophobia

#respect #respectreligiousdiversity

#respectholybooks #respectbeliefsvalues

“Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler hoşlanmasalar da Allah, nûrunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.” (Tevbe Suresi 32. âyet).

“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.” (Saff Suresi 8. âyet).

———————-

P.S.: It surely is a responsibility to respect one’s freedom, his right to enjoy it, and prevent anyone from stealing it from them. However, if you’re enjoying your own, it can never be at the cost of the other’s.

There should, therefore, be boundaries to the personal rights. One individual’s freedom ends where another’s begins.

Sahi, neydi mutluluk?

Mutluluk neydi?

“Para” mıydı? “Başarı” mıydı? “Emek” miydi? “Şan, şöhret veya ünvanlar mıydı?

Peki, sevgi neydi? “Selvi boylum, al yazmalım” ın, meşhur son sahnesi, 1970’ler ve 1980’ler boyunca düşündürmüştü…

Neyse konumuz, sevgiden ziyade mutluluk…

Bir dost sohbeti, bir kahve kokusunda, sıcak bir ekmek, bir çocuğun gülümseyişinde mi gizliydi mutluluk?

Aslında, the Beatles mutluluğun en azından satın alınamayacağını daha 1964’te hatırlatmıştı.

Kahneman gibi davranışsal iktisatçılar, bugün de, mutluluk ile gelir veya servet arasında pozitif bir ilişki olmadığını; hatta bu ilişkinin tam tersi yönde olabileceği konusunda uyarıyorlar.

Adam Smith bile 1770’lerde, servet sahiplerinin mutluluğu, cömertliği veya kanaatkârlığı değil; ben merkezciliğinin ve fayda gözeten duruşlarının, toplumların refahını artırdığını yazmıştı.

85 yıldır devam eden bir Harvard çalışmasının yeni sonuçları ise daha ilgi çekici: “iyi bir hayat, iyi kişisel ilişkiler üzerine kurulur”. Çalışma, mutluluğu, yaşam kalitesini belirleyen en önemli etkenin, ilişkilerimiz olduğunu gösteriyor.

Uzun vadeli mutlu ve sağlıklı bir hayat, yakın ve iyi ilişkiler ile mümkündür. İyi ilişkiler de aile, arkadaşlar ve toplum üzerine kurulur. Anne-baba, arkadaş ve akraba çevresi ile güçlü bağlar; iyi ilişkiler…

Kültürümüzün ve inancımızın da özünde bu yok mudur? Anne-baba hakkı, sıla-i rahim, akraba ziyaretleri vs…

Benim bu uzun soluklu çalışmada özellikle ilgi çekici bulduğum noktalar:

  • Hayatınızda (değer verdiğiniz, size değer veren) en azından bir kişi olsun.
  • Gecenin bir yarısı veya her canınız sıkıldığında arayabileceğiniz biri olmalı.
  • Sorun yaşadığınızda, hastalandığınızda, gece korktuğunuzda; acınızı, sevincinizi paylaşmak istediğinizde yanınızda biri olsun,
  • Hatta tanımadığınız insanlarla selamlaşmak (Amerikalılar haklıymış), insanlara gülümsemek (bizim inancımızda da sadakadır), onlardan pozitif dönüş alabilmek;
  • Çocuk büyütmek, yep-yeni bir işe girişmek gibi zorluklar da hayattan tatmini artırıyormuş.
  • İyi ilişkiler, beyin sağlığı için de önemlidir. Hafızanın iyi ve kalıcı olması için, güven duyacağımız ilişkiler ve dostlarımız olmalı.
  • Yalnızlık öldürür; sosyal bağlantılar sağlıklı bir yaşam için olumlu etkiler gösterir.
  • İlişkilerimizin ve arkadaşlarımızın sayısından çok; ilişkilerin kalitesi önemlidir (yurtdışında yaşayanlar daha iyi bilir).

Çalışmaya göre, hayatınızda bunlar veya böyle birileri yoksa, daha stresli, daha mutsuz ve daha sağlıksız olma ihtimaliniz çok yüksek imiş.

A Harvard survey since 1938: A good life is built on good relationships.

“The Good Life” by Study leaders Robert Waldinger and Marc Schulz

Survey link: https://www.adultdevelopmentstudy.org/

Book: https://www.amazon.com/Good-Life-Lessons-Scientific-Happiness/dp/198216669X/?tag=nb013-book-20

Resesyonun yılı 2023’te Türkiye

Bloomberg ile aynı gün, aynı yorumu yapmışız “batılı liderlerler (Erdoğan kazanacağı için) gergin; CB Erdoğan seçimleri rahat kazanır”.
Ben, birkaç gün önceden yollamıştım elbette. Fikir bana ait :))

Link: https://www.sabah.com.tr/galeri/dunya/bloombergten-cok-carpici-secim-analizi-batili-liderler-gergin-erdogan-her-turlu-rakibini-geride-birakabilir

Link: https://www.bloomberg.com/opinion/articles/2023-01-09/will-erdogan-stay-or-go-in-2023-turkey-s-election-is-the-one-to-watch

Yeni Safak’taki yazım:

Türkiye Yüzyılı 29 Ekim 2023’te başlıyor. Kendi deyimiyle, Türkiye için hayallerini gerçekleştirmek için son kez oy isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar seçilmesinin önünde bir engel görünmüyor. Bu da bugün Türkiye’nin ticari ve politik rakiplerini kara kara düşündürüyor.

Dünya ise 2022’ten kalma Rusya-Ukrayna Savaşı ve enflasyonist süreç ile mücadeleye devam ederken; 2023’te de Çin’deki kapanmalarla bağlantılı yavaşlama, parasal sıkılaşma adımları ve ekonomik yaptırımlar nedeniyle yeni bir resesyon endişesi yaşıyor. Bu kış veya önümüzdeki kış Avrupa’nın karanlıkta ve soğukta kalma ihtimali yüksek.

2023’te en fazla merak edilenler ise; 

  • Çin de Tayvan’ı işgal eder mi?
  • Çin’deki büyüme toparlanabilir mi?
  • Ukrayna’da barış olur mu?
  • Asya’dan sonra Afrika’da da yeni finansal krizler olabilir mi?
  • Türkiye’de enflasyon tekrar yüzde 20’lere gerileyebilir mi?

KÜRESEL GÖRÜNÜM

Küresel ekonominin motoru Çin ekonomisi zayıflıyor. 2022’de büyümenin yüzde 3’lere gerilemesi bekleniyor. 2023’te de yavaşlamanın devam edebileceği konuşuluyor. Bu durum şüphesiz dünya için iyi bir haber değil. Dahası tedarik zinciri ile ilgili sorunlar ve çip krizi de devam ediyor. 

IMF gibi uluslararası kuruluşlar da yeni bir küresel resesyon bekliyor. Küresel ekonominin 3’te 1’inde resesyon beklentileri güçlü. Batı’da konut fiyatlarının patlak vermesi de konuşulmaya başlandı. Örneğin, Çin’deki Kovid-19 politikaları, dış talebin zayıflaması (ki bu yüzden iç-talebe yöneldiler) ekonomiyi zorluyor. 

ABD enflasyonist süreç ile mücadele ve parasal sıkılaştırma adımları nedeniyle riskte. Avrupa, temelde Ukrayna’daki savaş ve enerji arzı nedeniyle resesyona girebilir. AB’nin yarısı resesyon riskinde. Nitekim, örneğin ABD ve Avrupa’da PMI verileri de 50’lerin altında.

Artan borçlar ve maliyet sorunları Mısır dahil Afrika’nın geneline yayılıyor. Asya’dan sonra Afrika’da da yeni bir ilk günah krizi dalgası bekleniyor.1 Güçlü dolar, ABD ve Avrupa’daki yüksek faizler, bu ekonomilerin borçlarının sürdürülebilirliğini zorlaştırıyor. 

Batı’daki daraltıcı politikalar, faizleri artırarak ekonomileri soğutma ve enflasyonu kontrol altına alma çabaları da büyük oranda başarısız oldu. Pandemi döneminde başlayan trilyonlarca dolarlık mali genişlemenin de sonlanması ve sıkılaşmaya geçilmesi; reel sektörü ve istihdam piyasalarını ciddi anlamda zorlar. Türkiye’de ise böyle bir ihtimal görünmüyor.

BRETTON-WOODS ÇÖKER Mİ? 

Rusya’nın eski Devlet Başkanı Medvedev, 2023’e yönelik beklentileri arasına şu üç unsuru da eklemişti: 1970’lerden sonra önemli dönüşümünler geçiren ancak hala II. Dünya Savaşı sonrasından kalma ABD, AB ve Japonya merkezli Bretton Woods sistemi, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar çökecek, dijital paralar, dolar ve avro gibi para birimlerinin küresel rezerv para rollerinin yerini alacak, finansal para, onunla birlikte de finansal aktivite ve hisse piyasaları ABD ve Avrupa yerine Asya’ya kayacak. 

Bretton-Woods hemen çöker mi bilinmez, ancak Türkiye yeni bir merkeze dönüşüyor. Bundan şüphe yok. Türkiye, adım adım yeni bir enerji merkezi olma yolunda. Bir yandan, Rusya ve Azerbaycan gibi ülkelerden gelen enerji, Türkiye’nin ihtiyaçları için kullanılıp; fazlası ihraç ediliyor. Diğer yandan da Türkiye, Mavi Vatan’da enerji arayışları, nükleer santral ve yenilenebilir kaynaklar ile enerjide dışa bağımlılığını hızla azaltıyor.

Türkiye, aynı zamanda bir lojistik merkeze de dönüşme yolunda. Avrupa gibi dev bir pazara yakınlık, Asya-Afrika ve Avrupa’nın kesişim noktasındaki kritik konum önemli bir avantaj sağlamaktadır. Orta Koridor’un giderek artan önemi ve Kuşak-Yol Girişimi de bu değeri güçlendiriyor, pekiştiriyor. 

Türkiye, benzer kategoride lanse edildiği birçok gelişmekte olan ülkenin aksine çok güçlü, rekabetçi ekonomisi ve devasa boyutta ihracat potansiyeli ile yeni dönemin yıldızı olabilir. Özellikle de Çin’in konumunun gittikçe zayıfladığı yeni dönemde, Türkiye’nin önemi çok daha fazla artacaktır.

KRİZLERİ FIRSATA ÇEVİREN TÜRKİYE 

Türkiye’nin geleceği parlak! Ancak, enflasyonist beklentilerin tekrar tetiklenmemesi önemlidir. Yüksek enflasyon beklentileri denkleme eklendiği taktirde, geri dönüş çok zordur. Kurdaki istikrar, azalan dolarizasyon, baz etkisi ile gerileyen enflasyon ve güçlenen finansal istikrar ortamından iyi faydalanılmalıdır.

Dış şoklara karşı dayanıklılık artırılmalı. Bunun için de endüstriyel dönüşüm ile Türkiye’nin rekabet avantajı artırılmalıdır. İhracatın katma değerini artırmaya devam etmek gerekiyor. Finansal piyasaların derinleştirilmesi önemli ve öncelikli ihtiyaçlardan biridir. Kredi büyümesi ve bunun patlak vermesi sarmalından ekonominin kurtulması gerekiyor. 

Türkiye, yeni markalar oluşturarak, katma değerini artırarak, söz sahibi bir ülke konumunu güçlendirerek krizi fırsata dönüştürüyor. Artık, adım adım, kendi özgün politikalarını belirleyen; kimseyi taklit etmek zorunda kalmayan ve kimseye yaranmak zorunda olmayan bir Türkiye gerçeği oluşuyor.

EKONOMİK BAĞIMSIZLIK

1923’te İzmir’deki ilk Türkiye İktisat Kongresi’nde en fazla üzerinde durulan konulardan biri de ekonomik bağımsızlık idi. Lozan’da da dönemin Ankara Hükümeti’nin en fazla üzerinde durduğu ve ödün vermek istemediği temel konulardan biri de bu ekonomik bağımsızlık konusu idi. Osmanlı döneminden kalan tüm kapitülasyonlar ve ekonomik imtiyazlar reddediliyordu.

100 yıl sonra 17 Şubat 2023’te VI. İzmir İktisat Kongresi düzenlenecek. Bu kongrede de 29 Ekim 2023’te başlayacak Türkiye Yüzyılı için yol haritası belirlenmesi hedefleniyor. Milli Teknoloji Hamlesi ile birlikte bu kongre gibi girişimler, Türkiye Yüzyılı vizyonunun anlam kazanmasını sağlayacak. 

Enerji başta olmak üzere, birçok konuda atılan adımlarla bu süreç daha çok anlam kazanacak. 2022’de Rusya-Ukrayna arasındaki tahıl ve barış görüşmelerine aracı olan Türkiye; 2023’te de yeni bir barış süreci için en rasyonel arabulucu konumunda. Türkiye’nin marka değeri, pazarlık gücü, ekonomik ve politik ağırlığı ve merkezi konumu güçlenmeye devam ediyor.

1 ilk günah: Yabancı para cinsinden borçlanma gereği şeklinde tanımlanan ilk günah, kısa vadede göz boyama, siyasi motivasyonlar veya kısa vadeli diğer avantajlar düşünülerek; orta ve uzun vadeli yüksek kur ve faiz gibi riskleri üstlenmek olarak açıklanabilir.

Yazı linki: https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/resesyonun-yili-2023te-turkiye-3900400

Türkiye Yüzyılı, yeni teknoloji hamlesi ile anlam kazanacak

Son 1 aydaki #TürkiyeYüzyılı paneli ve #MilliTeknolojiHamlesi konferansı konuşmalarımın özetlerini içeren “Türkiye Yüzyılı, yeni teknoloji hamlesi ile anlam kazanacak” başlıklı yazım…

21. yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapmanın yolu yerlilik, millilik, özgünlük ve katma değer yaratmaktan geçer. Bu noktada da Türkiye’de son dönemlere damgasını vuran savunma sanayi, eğitim, sağlık, finans ve enerji gibi belli başlı alanlardaki millileşme ve yerlileşme sürecini de kapsayan Milli Teknoloji Hamlesi (MTH) de kritik bir dönüşüme ön-ayak olmaktadır.

Her şeyden önce, Türkiye’nin, aynı kaygı ve önceliklere sahip diğer ülkelerden farklılaşması ve özgün değerler yaratması bu noktadaki en kritik unsurdur. Türkiye’nin özelikle de son 10 yılda ivme kazanan MTH’nin de yüksek çarpan etkisi ile ülkenin kalkınması ve büyümesi sürecine ciddi bir katalizör etkide bulunması beklenmelidir.

Türkiye’nin bu doğrultudaki reel ekonomik altyapısı da sağlamdır. Örneğin, 2021’deki büyüme (son olarak Ağustos 2022’de) yüzde 11,4 olarak revize edildi. 2020’de ise pandemiye rağmen, yüzde 1,9 ile en fazla büyüyen ekonomilerden biri de Türkiye idi.

Enflasyon ve döviz kuru oynaklıklarına rağmen, büyüme trendi 2022’de de devam etmektedir. Türkiye ekonomisi 2022’nin ilk çeyreğinde yüzde 7,5, ikinci çeyrekte ise (beklentilerin ve G-20’deki benzer ülke ortalamalarından da yüksek) yüzde 7,7 seviyesinde gerçekleşti. Üçüncü çeyrekteki büyüme ise yüzde 3,9 seviyesinde gerçekleşti.

Sağlıklı ve sürdürülebilir bir kalkınmanın en kritik unsurlarından biri de fiziksel sermaye birikimi ve bunun için yapılacak yatırım harcamalarıdır. Hem firmaların hem devletlerin yatırım harcamaları, Ar-Ge’ye destekleri, uzun vadeli kaliteli bir büyüme süreci için olmazsa olmaz konumundadır.

Türkiye’de son dönemde yatırım harcamalarının da sürdürülebilir, sağlıklı büyümesi sürmektedir. Sanayi üretiminin öncüsü makine-teçhizat yatırımları tüm hızıyla büyümeye devam etmektedir. Makine ve teçhizat yatırımları 12 çeyrektir istikrarlı bir şekilde büyüyor. Sanayi ve turizm büyümesi de güçlü ve sağlıklı ilerliyor.

Ancak, Türkiye büyük bir ülke ve daha fazlasına ihtiyaç duymaktadır. MTH’nin başarısı için yüksek katma değeri ve invoasyonu genele yaymak gerekmektedir. Savunma sanayiinde, otomotivde, hatta adım adım enerji, kültür ve tarımda ciddi katma değer yaratmaya başladık. Özellikle de savunma sanayinde Ar-Ge yatırımları iyi durumda.

Ama sağlık (hatta yüksek öğrenim vs.) gibi diğer sektörlerde Ar-Ge zayıf seyretmektedir. Eğitimde (bilimsel yayın), sağlıkta (ilaç üretimi), finansta (özellikle de blokzincir teknolojisinde) ve uzay çalışmalarında ise hala alınacak uzun ince bir yol bulunmaktadır.

Ar-Ge’nin bu alanlara, ama gerçekten inovasyona kaymasına ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak, Türkiye gibi yeni yükselen ekonomilerde uzun vadeli inovasyona yatırımı kimse yapmak istemiyor. Bunu teşvik edecek, vergi ve daha derin selektif kredi ve teşvik politikalarına ihtiyaç bulunmaktadır.

Türkiye Yüzyılı fırsatı

Türkiye Yüzyılında özellikle de inovasyon atağı önemli bir fark yaratacaktır. Yeni teknolojilere, sermaye birikimi ve beşerî kapasiteye yatırım artık bir zorunluluktur. Nitekim, zenginliğin, gelişmişliğin ve kalkınmanın anahtarı da teknolojiyi, insan kaynağını etkin kullanmaktadır.

Türkiye Yüzyılı perspektifi de yeni bir kalkınma ve merkez olma iddiasının sağlam temellerine işaret etmektedir. Türkiye’yi potansiyel olarak yeni bir küresel iktisadi merkez, önemli bir çekim merkezi; teknolojinin, inovasyon ve girişimciliğin yeni ve iddialı bir merkezi haline getirebilecek bir vizyon olarak göze çarpmaktadır.

Milli teknoloji hamlesi ise, bu makro perspektifin en kritik bileşenlerinden biri konumundadır. Bu makro vizyon ile bağlantılı ve Türkiye’nin son bir yılda uyguladığıTEM (Türkiye Ekonomi Modeli)de büyüme, istihdam, ihracat, yatırım ve cari fazla gibi öncelikli hedeflerle “yüksek büyüme ve düşük cari açık” stratejisine dayanmaktadır. Bu “İhracat Eksenli Kalkınma-Dikey Büyüme” modeli de ancak yüksek teknoloji odaklı, yerli, özgün ve milli politikalarla mümkündür.

Türkiye Yüzyılı vizyonu, bölgesel bir güç merkezi olarak Türkiye’nin konumu sağlamlaştırır. 2023 sonrası ise küresel bir ekonomik güce, yeni bir güç merkezine dönüşmenin temellerini oluşturması ve Türkiye merkezli yeni bir refah halkası oluşturma çabalarını desteklemesi beklenmelidir.

Gün geçtikçe daha fazla teknoloji yoğun hale gelen ekonomik kalkınma ise toplumları, sanayiyi ve ülkeler arası rekabeti değiştirmeye ve dönüştürmeye devam etmektedir. Türkiye’de de son 20 yıldaki hızlı iktisadi yeniden yapılanmanın üzerine, Türkiye’yi yeni dönemde şaha kaldıracak yeni bir iktisadi kalkınma ve yeniden yükseliş döneminin planlamasına geçilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye’de bugün savunma sanayi ekosisteminin güçlendirilmesi, tarımsal atılım, Teknofest’ler (ki bilime ve teknolojiye ilgiyi artırıyor), TOGG gibi teknoloji yoğun akıllı araçlar ve yeni enerji hamleleri (yenilenebilir, nükleer, HES enerji adımları) de MTH’ni yaygınlaştırıyor ve altyapısını güçlendiriyor.

MTH’nin önemli bir bileşeni de yeni teknolojiye, sıfır karbon emisyonu ve yenilenebilir enerjiye dayalı yerli bir otomobil girişimidir. TOGG ile birlikte, blokzincir teknolojisi altyapısının da oturması, yerleşik hale gelmesi için adımlar atılmaktadır. Türkiye’nin özelikle de son dönemler odaklandığı blokzincir teknolojisi, önemli bir teknolojik dönüşüm ve katma değer yaratılması sürecine öncülük edebilir.

Tarım teknolojileri (Agtech) de son dönemler dünya genelinde ciddi bir atılım içinde ve hatırı sayılır sermaye yatırımları çekmektedir. Agtech’in son 10 yılda en hızlı büyüyen sektör olduğu tahmin edilmektedir. GSER Report 2021’e göre, 2014-2020 arası dönemde, en fazla yatırım alan alt sektör olarak, blokzincir gibi yenilikçi teknolojileri dahi geride bırakmaktadır.

Pandemi sonrası online hizmetlerin kullanımındaki artış da bilgi teknolojileri, inovasyon ve teknoloji sektörlerinin gelişiminde öncü rol oynamaktadır. ABD, yeni teknolojilerde ve yenilikçilikte liderliği kimseye kaptırmazken, Çin de bu teknolojilerin kullanımı ve uygulamalarında küresel liderliğini sürdürmektedir. Ancak, özelikle de dijital teknoloji altyapısı, ABD ve Çin’den sonra; Avrupa’da ve Türkiye’de de inanılmaz bir hızla yükselmektedir.

Türkiye’de her yıl Teknofest’lerdeki on-binlerce proje başvurusu, bilime, yeniliğe ve teknolojiye olan açlığı ifade etmektedir. Yeni Teknofest’ler ile teknolojiye fazlasıyla ilgili ve heyecanlı yeni bir nesle öncülük ediliyor; bilime ve teknolojiye ilgi artırılıyor.

Türkiye’nin alacağı bu uzun ve ince yolda, önünde farklı ülke ve kurumsal tecrübelerden birçok örnek de bulunmaktadır. ABD’de, günümüzde kullanılan birçok teknolojik yeniliğe öncülük eden DARPA örneğinden hareketle, Türkiye’de de özelikle de savunma sanayi ve güvenlik teknolojilerine yapılacak yatırımların kazandıracağı çok şey olacaktır. Güney Kore ve İsrail gibi ülke tecrübelerinin de farklı boyutlarda örnek alınacak yönlerine odaklanmak gerekmektedir.

İhracat ve katma değerinin artırılması

MTH’nin gelişimi ve dönüşümüne paralel olarak, üretilen yüksek katma değerli ürünlerin satılması, yeni iş birlikleri ve yeni pazarlara açılım da bir o kadar önemlidir. Türkiye’de bugün, bir yandan, ihracat için yeni pazarların oluşturulması ve hatta yurtdışından marka ve şirket satın alımları desteklenirken; diğer yandan da katma değeri yüksek üretime ve inovasyona yatırım önemli bir öncelik olarak belirlenmiş görünmektedir.

Bunların da ötesinde, katma değeri yüksek üretim ve ihracatta rekabet avantajı sağlayacak teknoloji yoğun üretime odaklanma; inovasyonu, bilgi ve teknoloji yoğun üretimi önceliklendirme özel önem taşır. Örneğin, ihracat içinde imalat sanayiinin payı da bugün yüzde 90’ların üzerinde ve umut verici bir resim ortaya koymaktadır.

Türkiye ekonomisini temel dinamiği ihracattan daha fazla faydalanmak şarttır. Özellikle de savunma sanayisi üzerinden dışa bağımlılığın azaltılması ve ihracat atağı Türkiye Yüzyılı’nın itici gücü olacaktır. Ancak, ihracat odaklı kalkınma için, makro-finansal istikrar da önemlidir. Bu noktada da alınacak yol, öngörülebilirliğin ve planlamaların kolaylaştırıcı bir unsuru olacaktır.

İhracat hedeflerinin yakalanması için de örneğin Yeniden Asya, Orta Koridor, Uzak Ülkeler stratejileri kritik roller oynayacaktır. Asya’nın yükselişi, Asya Pasifik ve Güneydoğu Asya’nın artan önemi, Türkiye’nin artan merkez ülke rolü ve gücü (siyasi, askeri, ekonomik birçok alanda), konuları daha çok önem kazanmaya başladı.

Türkiye, Avrasya’nın, Asya, Avrupa ve Afrika’nın kritik kesişim noktasında yeni bir yüksek teknoloji, orta ve üst teknoloji merkezi olarak yeniden konumlanabilir. Yeni bir yüksek teknoloji üretim merkezine dönüşebilir. Bu noktada da blokzincir gibi yeni teknolojilerdeki stratejik avantajın iyi değerlendirilmesi önemlidir.

Ancak, hepsinden önemlisi, daha düşük kaliteli inşaat sektörüne dayalı büyümeden ziyade; tıpkı geçmişte Güney Kore veya Tayvan gibi Asya Kaplanları örneğinde olduğu gibi yüksek katma değerli ihracata dayalı imalat ve sanayi üretimi politikası, mevcut büyüme ikileminin de çözümüdür ve ekonominin de yeni itici gücü olmalıdır.

Savunma ve enerjiden sonra, ihracatın ithalata bağımlılığı noktasında da atılması gereken adımlar mevcuttur. Türkiye’de ara malların toplam ithalat içindeki payı, yüzde 80’lerin üzerine çıkabilmektedir. Bu noktada da yerli ve milli üretime yapılacak yatırımlar ve teşviklerle, savunma ve enerjiden sonra kritik ara malların ithalatına bağımlılık da kolaylıkla aşılabilir.

Türkiye’deki yeni dönem makro vizyonu kapsamında, 21. yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapmanın yolu millilik, özgünlük ve kendi katma değerimizi yaratmaktan geçer. Aynı kaygı ve önceliklere sahip diğer ülkelerden farklılaşma ihtiyacı bulunmaktadır. Özgünlük, yerlilik ve millilik bu yeni hikâyenin kritik üç bileşeni olmaya devam edecektir.

Sanayideki büyüme (ihracat içinde sanayiinin payı yüzde 90’larin üzerinde), ekonomide daha geniş kapsamlı yeni bir pozitif kalkınma hikayesi oluşturulması, özgünlük ve inovasyon önemini korumaya devam edecektir. Türkiye Yüzyılı vizyonu ise milli teknoloji hamlesi ile anlam kazanmaya devam edecektir.

House inflation in Türkiye: Dynamics and the Social Housing Solution

A new report analyzes the causes, consequences of house inflation and the potential impacts of the ongoing efforts to resolve the recent surge in house prices. The report analyzes supply and demand side dynamics in the Turkish housing market and further deals with international dynamics leading to soaring house prices.

House inflation has been a recent critical challenge in the Turkish economy. Commodity price increases, supply-demand imbalance, especially the decreased housing production during the pandemic period and the rapidly increasing housing demand after the pandemic have all led prices to be more volatile all over the world. Limitations on housing loans and rent increases have brought temporary relief in Turkey. However, policymakers also focus on solutions that will spread to the new period and longer term, such as support for housing production and the new social housing projects. In this direction, Turkey’s first solution to the ongoing global housing crisis is the comprehensive and long-term social housing project called the ‘First Home, First Workplace’ project. This first step is an ambitious project that has emerged with the aim of making especially those who are most affected by the housing price increases homeowners. The project aims to offer housing, land or workplaces to citizens who have no houses, with relatively long terms such as 20 years and in appropriate installments, and is introduced as the largest social housing project in the history of the modern Turkish Republic.

The main problem in the housing sector is the disruption in the supply and demand balance. More specifically, it is the internal and external factors that cause the demand to swell and the supply to weaken. The main role that public interventions can play at this point (without disrupting the functioning of the market mechanism) is to focus on supporting the production of supply, such as social housing, and to offer subsidies to the production processes. New projects such as land subsidies are also valuable in this respect. Demand-oriented policies of the past, including cheap loans, loan abundance and extension of maturities in previous periods, to stimulate demand; are step by step directed towards the production incentives such as reducing costs, land and infrastructure supports, which will increase production and supply. With the new projects to be developed in this direction, it is aimed to stablize housing prices and rents; and to restore price stability.

On the other hand, the current main problem of the housing market in Turkey is primarily lack of supply. The sector, which has experienced a serious contraction since at least 2017, but especially since the pandemic period of 2020, could not keep up with the booming demand after the pandemic. In 2022, the contraction in construction reaches 11 percent. The “First Home, First Workplace” project is an important social policy, especially for low-income groups, as a part of the social state understanding. It can make serious contributions to the provision of social justice. It can also make access to housing much easier. The low prices and long-term payment options offered will provide a serious advantage for those with weak purchasing power. Access to housing is expanded with appropriate installment payments for social housing and housing land, at a certain percentage of the minimum wage in the 2023 projection and in line with the savings rates. In almost every city, the opportunity to become homeowners is offered to the segments most affected by the housing price increases with monthly installments that are lower than the rent amounts. This study aims to analyze how the recent social housing policies actively used in Turkey and the new large and comprehensive social housing project ‘First Home, First Work Place’, announced on September 13, 2022, can help resolve the housing problem, with a broad analysis of the Turkish housing market.

News: https://politicstoday.org/seta-report-on-social-housing-project-turkey/

Link: https://setav.org/assets/uploads/2022/09/R207.pdf

Pages: 1-54

ISBN: 978-625-8322-22-4

Issued in October, 2022

“TOFD -Yol Arkadaşım Olur Musun?” kampanyası duyurusu

Sevgili Dostum,

6 Kasım 2022 günü, 44. İstanbul Maratonu’nda “Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği (TOFD) -Yol Arkadaşım Olur Musun?” kampanyası için iyilik peşinde koşuyorum!

Destek olmayı düşünür müsün? Destekleriniz doğrudan TOFD’a geçecek!

Olumsuzluklardan şikayetçi olmak yerine, elimden geldiğince sorunu çözmeye çalışanları desteklemeyi, adımlarımla tanıdıklarımı harekete geçirmeyi tercih ediyorum. Biliyorum ki bir konudaki farkındalık arttıkça, çözüm de o kadar kolaylaşacak.

Proje, ortopedik engelli bireylerin özgürce hareket edebilmeleri amacıyla oluşturulmuştur. Ortopedik engelli bireylerin, başkalarına bağımlı olmadan, hayatını kendisinin yürütebilmesinin ön koşulu akülü tekerlekli sandalyeye sahip olmasıdır.

Bir akülü tekerlekli sandalye fiyatı 12.500 TL’dir.

Bağış yapmak çok kolay. Kampanya için hazırladığım sayfam şudur:

http://ipk.adimadim.org/kampanya/CC85573

Kampanya Koşucu Kodum: CC85573

Sevgiler,

Bilal

İyilik için #KoşmayaDeğer

#İyilikİçinKoşmayaDeğer

#IPK #İyilikPeşindeKoş

#İstanbulMaratonu #44İstanbulMaratonu

Türkiye ve Yükselen Asya: Ekonomik işbirliği fırsatları, Trendler ve Riskler

Dr. Bağış’ın Yükselen Asya ile ekonomik işbirliği, yeni yüzyılın yeni fırsatları, Orta Koridor, Uzak Ülkeler ile ticari ilişkiler ve Yeniden Asya girişimlerine odaklanan yeni kitabı yakında tüm seçkin kitapçılarda ve online satış platformlarında.

#Asya

#YenidenAsya

#YenidenAsyaGirişiml

#OrtaKoridor

#uzakülkelerstratejisi

#Ticaret

#ihracat

#ekonomi

Türkiye’nin neredeyse bir asırlık kalkınma ve modernleşme serüveninde yeni bir dönüm noktasındayız. Global güç dengeleri bugün batıdan, doğuya doğru kaymaktadır. Çin, Rusya ve hatta Hindistan gibi Doğu ülkeleri yeni dönemin küresel güç dengelerinin önemli oyuncuları konumundadır. Yeniden Asya girişimi gibi yeni projeler, Türkiye’nin de bu gerçeğin farkında olması gerektiğini ve bu doğrultuda da küresel ticari, iktisadi ve politik ilişkilerinde yeniden ayarlamalar yapması gerektiğini göstermektedir. Ancak, burada dikkat edilecek en önemli unsur: 21. yy’ın çok büyük ihtimalle bir Asya yüzyılı olacağı gerçeğidir. Bu anlamda da Avrasya’nın yükselişi ve yeni dünya düzeninin oluşum süreci, yeni dönemin temel odağı olacağa benzemektedir. Türkiye, bu yeni fırsatı kaçırmamalıdır.

Türkiye, özellikle de son 20 yılda, ulaştırma ve lojistikte, ciddi bir altyapı oluşturdu. Siyasi istikrar, makro-finansal istikrar ile birlikte ikili ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, bu çalışmada da altı çizilen noktalarda atılacak adımlarla Asya ile ticari ve daha genel anlamda ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi noktasında kısa sürede hızlı ve etkin yol alınmasını kolaylaştıracaktır. Türkiye’nin Asya ülkeleri ile enerji, ticaret, yatırım, turizm, savunma, mühendislik, teknoloji, ulaştırma, iletişim teknolojileri ve lojistik sektörlerinde önemli bir iş-birliği potansiyeli bulunmaktadır. Tüm bu firsatların da Avrasyacılık değil, Asya’daki fırsatların da değerlendirilmesi çerçevesinde ele alınmasında ciddi faydalar görülmektedir.  

Bu kitap da Türkiye’nin yakın hinterlandındaki önemli alternatif bir iktisadi çıkış yolu sunan yükselen Asya’daki fırsatlara odaklanmaktadır. Çalışma, başta Çin gibi küresel büyük oyuncular olmak üzere, bölgesel Asya ekonomilerinin Türkiye gibi potansiyel yeni büyük bir küresel oyuncu için barındırdığı önemli fırsatları incelemektedir. Asya ülkeleri, özellikle de Asya’daki BRICS ülkeleri ve ASEAN gibi alternatifler, Uzak Ülkeler Stratejisi belgesindeki ülkeler ile geliştirilecek ekonomik ilişkiler, dış ticaret dengesini sağlama ve cari açığın düşürülmesi noktasında önemli avantajlar sağlayacaktır. Bu çalışma, Rusya ve Kafkasya, Ortadoğu ve Güney Asya gibi daha derin analizler gerektiren bölgeleri kısaca özetleyerek; Türkiye’nin Orta Koridor, Yeniden Asya Girişimi ve Uzak Ülkeler Stratejisi girişimleri kapsamındaki EİT, Çin, ASEAN, TDT ve bir nebze de Asya kaplanları ülkelerine odaklanmaktadır.

Nitekim bölgesel nüfuz arayışı noktasında proaktif hareket etme gereği bugün hiç olmadığı kadar açıktır. Türkiye’nin Asya’da yükselecek gücü ve ekonomik etkinliği, Çin ve Rusya gibi, hatta Kuzey Kore gibi bölgesel güçlerin etkilerini sınırlama noktasında da önemli katkılar sunabilir. Tıpkı Çin’i Hint-Pasifik’te dengelemeyi amaçlayan dörtlü ittifak “Quad” ve FOIP (Serbest ve Açık Hint-Pasifik) vizyonu gibi, Orta-Koridor üzerinde de Çin gibi bölgesel ve küresel oyuncuların ekonomik etkilerinin dengelenmesi önem arz-eder.

Sosyal Konutlar Konut Sorununa Çözüm Olabilir mi?

Kiralık ve satılık konutlarda fiyat artışları uzun bir süredir önemli bir sorun. Emtia fiyat artışları, arz-talep dengesizliği, özellikle de pandemi döneminde azalan konut üretimi ve yine pandemi sonrası hızla artan konut talebi tüm dünyada fiyatların daha dalgalı seyretmesine yol açmaktadır. Türkiye’de konut kredilerine ve kira artışlarına getirilen sınırlamalar geçici rahatlama getirmiş durumda. Ancak bunun yanında konut üretimine destekler, sosyal konut projeleri gibi yeni döneme ve daha uzun vadeye yayılacak çözümler üzerinde de durulmaktadır. Türkiye’nin, bu doğrultuda, mevcut konut sorununa ilk çözüm adımı ‘İlk Evim, İlk İş Yerim’ projesi olarak adlandırılan kapsamlı ve uzun vadeli sosyal konut projesidir. Bu ilk adım, özellikle de konut fiyat artışlarından en fazla etkilenen kesimleri ev sahibi yapma hedefiyle ortaya çıkan iddialı bir projedir. Proje, hiç evi olmayan vatandaşlara konut, arsa veya işyerlerinin 20 yıl gibi nispeten uzun vadelerle ve uygun taksitlerle sunulması amacı taşımakta ve Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi olarak tanıtılmaktadır.

Konut sektöründeki temel sorunlar ise temelde piyasa dinamikleri içinde arz ve talep dengesini bozan; daha özelde de talebin şişmesine ve arzın zayıflamasına yol açan iç ve dış faktörlerdir. Kamu müdahalelerinin bu noktada (piyasa mekanizmasının işleyişini bozmadan) oynayabileceği temel rol de, sosyal konutlar gibi arzın üretimine destek olmaya odaklanmak ve üretim süreçlerine sübvansiyonlar sunulmasıdır. Arsa sübvansiyonları gibi yeni projeler de bu açıdan değerlidir. Devletin, daha önceki dönemler, talebi canlandırmak için attığı ucuz kredi, kredi bolluğu ve vadelerin uzatılmasını içeren talep odaklı politikaları; adım adım yerini üretimi ve arzı artıracak, maliyetlerin düşürülmesi, arsa ve altyapı destekleri gibi üretim teşvikleri yönünde olmaktadır. Bu doğrultuda geliştirilecek yeni projelerle, konut fiyatları ve kiraların durulması; fiyat istikrarının tekrar sağlanması hedeflenmekte.

Öte yandan, Türkiye’deki konut piyasasının mevcuttaki temel sorunu da arz eksikliğidir. En azından 2017’den bu yana, ama özellikle de 2020’nin pandemi döneminden bu yana ciddi oranda daralma yaşayan sektör, pandemi sonrasının patlayan talebine de yetişemedi. 2022’de ise inşaattaki daralma yüzde 11’leri bulmaktadır. İlk Evim, İlk İş Yerim Projesi de sosyal devlet anlayışının da bir parçası olarak, özellikle de alt gelir grupları için düşünülmüş önemli bir sosyal politikadır. Sosyal adaletin sağlanmasına ciddi katkılar sağlayabilir. Konuta erişimi de çok daha fazla kolaylaştırabilir. Sunulan düşük fiyatlar ve uzun vadeli ödeme seçenekleri, alım gücü zayıf kesimler için ciddi bir avantaj sağlayacak. 2023 projeksiyonu içindeki asgari ücretin belli bir yüzdesi seviyesinde ve tasarruf oranları ile de paralel sosyal konut, konut arsası için uygun taksit ödemeleri ile konuta erişim yaygınlaştırılmaktadır. Neredeyse her şehirde, kira tutarlarından daha düşük aylık taksit ödemeleriyle konut fiyat artışlarından en fazla etkilenen kesimlere ev sahibi olma fırsatı sunulmaktadır. Bu çalışma Türkiye’de aktif olarak kullanılan sosyal konut politikalarının ve Eylül 2013’te ilan edilen yeni büyük ve kapsamlı sosyal konut projesi ‘İlk Evim, İlk İş Yerim’in, konut sorununu çözmeye ne kadar destek olabileceğini, geniş bir Türkiye konut piyasası analizi ile incelemektedir.

Link: https://setav.org/assets/uploads/2022/09/R207.pdf