Son dönemde, ülke gündeminin en hararetli tartışmaları başkanlık sistemi üzerinden sürüyor. Sistem değişikliğinin, yeni ‘Türk tipi Başkanlık Sistemi’nin ve onunla amaçlanan siyasi istikrarın; ülkenin geleceği, yarınları için öneminin her ortamda tartışılabiliyor olması, şüphesiz, pozitif bir gelişmedir. Ancak, ülke ekonomisine etkilerinin yeterince tartışılmasına pek vakit kalmıyor zannediyorum.
Siyasi istikrar; kısa vadeli ekonomik dengelenme, uzun vadeli sürdürülebilir ekonomik büyüme ve topyekûn kalkınmanın olmazsa olmazıdır. Ülkelerin uzun vadeli kredi notlarından, kısa vadeli CDS verilerine birçok makro parametreyi doğrudan etkileyen bu veri; siyasetçiler kadar, ekonomistler için de öncelikli kaygılardan biri olmalıdır. Başkanlık sistemi de (ya da Türkiye’de hayata geçmesi umulan adıyla yeni partili Cumhurbaşkanlığı sistemi), Türkiye gibi, geçmişte koalisyonlardan çok çekmiş hareketli demokrasilerde, siyasi istikrarı yakalamanın en kestirme yolu olabilir.
Yeni siyasi idare modeli ile, siyaset ve devlet yönetimine işlerlik kazandırılması amaçlanıyor. Yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki ve bunların diğer alt ve yan birimleri ile ilişkileri yeniden düzenleniyor. Herkes, asıl işi olan konularla ilgilenmeye bırakılıyor.
Başkanlık sisteminin ülkenin yarınları için önemi
Başkanlık sistemi gibi tek başlı, istikrarlı yönetim modellerinin, ülke ekonomisi, piyasanın işleyişi ve ortalama bir vatandaşın yaşam standartları ile ülke demokrasisi için ne anlama geleceğinin çok iyi idrak edilmesi hayati önem arz eder. Güçlü bir siyasi istikrar, içeride ve dışarıda ülke ekonomisine güven kazandıracağı, liyakati önceleyen yönetim anlayışı ile üretimi ve verimliliği artıracağı için; ülke siyaseti ve demokrasisi kadar, ekonomisinin kaderi için de oldukça önemli ve gereklidir. Bunun yanı-sıra, başkanlık sistemi, güçler ayrılığı yoluyla, demokrasinin de hakkıyla yerini bulmasının önünü açar. Nitekim, batı tarzı tam liberalizm dahi; ekonomik büyüme, refah ve demokratik özgürlüğün birlikte hareket ettiğini ve öyle algılanması gerektiğini salık verir.
Ülke yönetiminde çok başlılık ya da krallık-demokrasi karışımı parlamenter sistem gibi yönetim modelleri; teoride iyi düşünülmüş olsa da, bizim gibi aşırı politize olmuş ve üretilen pastanın da nispeten küçük olduğu toplumlarda, hararetli tartışmalar ve kavgaları da beraberinde getirir. Nitekim, 2001’de, halkın seçtiği bir Başbakan’a; atama ile göreve gelen bir Cumhurbaşkanı’nın anayasa kitapçığı fırlatması; modern cumhuriyete, tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşatmıştı. Bu tecrübeden çıkarılacak çok dersler mevcut. Halkın kendi seçtiği ve 5 yıl sonra hesap soracağı; sen bize şu, şu sözleri verdin ama yapmadın ya da yapamadın diye eleştirebileceği birine, doğrudan yetki vermemek akıl karı mıdır?
Siyasette kurumsallaşma
Başkanlık sistemi, aynı zamanda, siyasette kurumsallaşmadır. Demokrasinin bel kemiği siyasi partilerin, daha aktif rol üstlenecekleri yeni bir dönemi ifade ediyor. Siyasette iş bolümü ve kurumsallaşma; basit bir ekonomik ifade ile, hem karar vericinin hem uygulayanın aynı kişi olması pek etik de durmayacağı için ahlaki bir zorunluluktur da. Etyen Mahçupyan’ın bir yazısındaki deyimiyle; hem ekmeği bölen, hem hangi parçayı kimin alacağını kararlaştıran ayni kişi olursa; adaletsizlik kaçınılmaz olur. Siyasette sözlü ve yazılı kurumsallaşma; ekonominin bel kemiğini oluşturan kamu ve özel tüm tüzel oluşumların kurumsal kalitesi bu yüzden oldukça önemlidir.
Unutulmamalı ki; devleti ve onun yönetim kolu siyasal sistemi oluşturan kurumların kalitesi, ülkenin kaderini belirleyen temel etmenlerden biridir. Bu toprakların yetiştirdiği en önemli bilim insanlarından Acemoğlu’nun da vurguladığı üzere, var olan kurumların işlerliği ve daha genel anlamda da kurumsal kalite; medeniyetlerin kaderini belirleyen önemli bir parametredir.
Bu yüzdendir ki, kuvvetler ayrılığı politik sistemlerin olmazsa olmazıdır. Yasalar ve kanunlarla yetkileri belirleyen yasama organı, bu yetkileri kullanan yürütme organı ve işleyişin denetimi ile kanunların uygulanmasını sağlayan yargı erklerinin birbirinden tamamen ayrı olması elzemdir.
Geçmişten bugüne
Siyaset bilimci değilim, ancak, anladığım kadarıyla; Başkanlık sisteminin ülke siyaseti ve yönetimi için tam anlamı ‘güçlü bir siyasi istikrar ve tam bir güçler ayrılığı’ rejimi olmasıdır… Siyasetçi ve bürokrat ilişkilerini yeniden düzenlemeyi amaçlayan bu yeni sistem; demokratik bir yönetimde güçler ayrılığını sağlamlaştıracağı gibi, siyasal sisteme istikrar ve devamlılık getirme potansiyeli de sunuyor.
Bu bağlamda; aşağıdaki 3 önemli neden, başkanlık sistemine pozitif bakmayı makul kılıyor:
- Ülke siyasetine politik istikrar kazandırma ve tekrar karanlık 1990’lara geri gelmemek için,
- Güçlerin, erkler, devlet organları arasında eşit ve adil dağılması ve istikrar için tek merkeziyetçiliğe gerek kalınmaması,
- Milletvekilleri ve parlamentonun daha bağımsız olması. Cumhurbaşkanı’nın mevcut yetkilerinin daha demokratik yönetimlerde olduğu gibi, bir nebze kısıtlanması,
Elbette, Başkanlık sistemi tartışmaları, Özal döneminden bu yana bu topraklarda sürekli konuşulan önemli bir konu. O yüzden de, bu tartışmalara milletçe çok da yabancı değiliz. AK Parti iktidarının da, daha ilk döneminden bu yana, tekrar ülke gündeminin önemli tartışma konularından biri oldu. AK Parti iktidarı da, 2002’de başladığı; ancak, 2012 sonrası yavaşlayan ekonomik dönüşüm hikayesine yeni bir ivme kazandırmak için ‘Başkanlık Sistemi’nin sağlayacağı kurumsal kaliteye muhtaç.
Bu ay sonunda, ‘Başkanlık Sistemi’nin Ekonomisi’ başlığı altında, yeni çıkacak bir akademik makalem tam da bu konuları incelemektedir. Bir çok makroekonomik veriyi doğrudan etkileyen siyasi istikrar, siyasi tartışmaların ötesinde, ülkenin geleceği, yarınları için düşünüldüğünden daha önemlidir. Başkanlık sistemi ya da Türkiye’de hayata geçmesi düşünülen adıyla partili Cumhurbaşkanlığı sistemi, bu siyasi istikrarı yakalamanın en kestirme yolu olabilir.
Bu anlamda da, başkanlık sistemi, yukarıda da belirtildiği gibi, bir nebze siyasetteki ve siyasi isleyişteki bir kurumsallaşmadır. Siyasetçi ile bürokrat ilişkileri, devlet başkanı ile milletin temsilcisi milletvekilleri arasında ve siyasetçi ile devletin diğer organları arasındaki ilişkiler için bir yeniden düzenlemedir.
Pingback: Neden Aday Değilim | Ekonomikus