• @bilalbagis
  • Tweets by ‎@bilalbagis

EcoPolitics Café

~ Economics, Politics, Travel, Miscellaneous… / Ekonomi, Politika, Gezi, Gündem…

EcoPolitics Café

Monthly Archives: March 2017

Savaş ve Barış

29 Wednesday Mar 2017

Posted by biba in Uncategorized

≈ Leave a comment

2 Ekim Pazar günü, tarihi Gelibolu Yarımadası’nda, Turkcell Gelibolu Maratonu’nda,Dünya Barışıiçin koştuk. Organizasyondaki aksaklıklara rağmen (bazılarımız yarışa gecikmeli başlayabildik); böylesine anlamlı bir projenin parçası olmanın verdiği hazzı anlatamam. İnsanlığın aldığı onca yola rağmen; bugün hala, en fazla Barış’a muhtacız.
Modern Dünya’mız, tüm olumlu gelişmelere ve hayatın her alanındaki yeniliklere rağmen; Barışa hala aç, huzura muhtaç. Ortadoğu’dan Afrika’ya; Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’ya tüm dünya ve insanlık, bugün hala, bitmeyen acılar, devam eden çıkar çatışmalarının, ideolojik mücadelelerin, sömürü ve hırsların kurbanı.
Savaşlar ve kanlı mücadeleler; zaferler ve kahramanlıklardan çok daha fazla acı ve gözyaşı bırakır geride. Çıkar çatışmaları, ideolojikbaskılar vemücadeleler ise herkesten önce güçsüzlerin, gençliğin, çocukların ve kadınların bazen hayatına, çoğu zaman da geleceğine ve hayallerine mal olmaktadır.
Bu hafta sonu,Barış Koşusuiçin ziyaret ettiğimiz Çanakkale de,yüz-yıllar boyu, doğu ile batının amansız mücadelesine ve tarihin en kanlı savaşlarına meydan olmuş önemli bir geçiş merkezidir. Aynı zamanda, bu kadim medeniyetin ve Anadolu insanınınegemen dünya güçlerine karşı en şanlı savunma mücadelelerinden birini verdiği ve tarih yazdığı bir meydandır. Dünya barışı ve savaşsız yarınlar için asla unutulmaması gereken bir insanlık mirasıdır.
Barış koşusu,tüm tarih boyunca gerçekleşen bu en kanlı savaşlardan birinin yerinden verilen çok güçlü bir ‘Barış Mesajı’dır. Bu çığlık, hep var olagelen amansız savaşlara ve acılara artık dur deme zamanının geldiğinin haykırışıdır. Barış koşusu ile bizim çabamız da; Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali, hem tarafımızı belli etmek, hem tüm Dünya’ya ‘Barış’ın önemi ve gerekliliğini hatırlatmak amaçlı oldu.
Çanakkale Barış Ormanı’na da, bir fidan ile destekte bulunma şansı elde etmenin mutluluğunu yaşıyorum.Çanakkale’de ‘yitip giden gencecik ruhları hayata bağlayan bir barış ormanı’ sloganıyla ortaya atılan bu projeyi ayrıca önemsedim.Bize düşen bir fidan ilekatılmak oldu.
Koşu vesilesiyle bu yıl tekrar ziyaret ettiğimiz Çanakkale’de, savaşbölgesiGelibolu;
– Tarihin en büyük savunma savaşlarından birine sahne olmuş,
-Dünyada eşine az rastlanır cinsten deniz ve kara muharebelerine sahne olmuş,
-Aynı anda bir çok siyasi emeller güdülen,
-Bir çok askeri kahramanlıklara sahne olmuş,
–Yarım milyonun üzerinde insanın savaş sırasında hayatını kaybettiği,
-Türkiye’de, ‘Milli Mücadele Ruhu’nun doğmasında etkili olmuş,
– Dünya’nın geri kalanında da sömürge karşıtlığı ve bağımsızlık mücadelelerine ilham kaynağı olmuş,
– 1. Dünya Savaşı’nın en kanlı bölümlerinin geçtiği,
asla unutulmaması ve sonraki nesillere de unutturulmaması gereken tarihin canlı bir şahidi, bir barış sembolü, kültürel bir değer vebir insanlık mirasıdır.Tüm tarih boyunca gerçekleşen en kanlı savaşlardan birine sahne olan Çanakkale, milli uyanış ile birlikte, sömürge toplumlarda milli kurtuluş fikrinin uyanmasına da vesile olmuştur. İşte, Çanakkale ve Gelibolu böylesine önemli bir yerdir
Barış en kalıcı çözümdür
Çanakkale’de, 500binin üzerinde insan, savaş sırasında hayatını kaybederken; o dönemin Osmanlı Devleti’nde de okumuş öğretmeni, akademisyeni, Mülkiyelisi ve Tıbbiyelisi on-binlerce aydın hayatını kaybetmiş, ülkenin beşeri sermayesi sıfırlanmıştı. Bu kaybın olumsuz etkileri hem İstiklâl Harbi’nde hem de Cumhuriyet Türkiye’sinde derinden hissedilmiştir.
Sadece, bu topraklar değildi elbette olumsuz etkilenenler; savaş, tüm dünyayı önemli oranda etkilemişti. Avustralya’sından Hindistan’ına; Avrupa’dan Afrika’ya herkes etkilenmişti. Çanakkale, o dönemin egemen güçlerine ve tüm insanlığa, savaşlar ile amaçlarına kavuşamayacaklarını hatırlatan önemli bir tarihi dönüm noktasıdır. Bu mesaj üzerinden de tüm insanlığa,Barış’ın önemini ve kalıcı tek çözüm olduğunu hatırlatan önemli bir uyarıdır.
Bu anlamda, Çanakkale;
-Kimi,boğazlar üzerinden ılık denizlere ulaşma emeli güden,
-Kimisi, “denizlere egemen olan, dünyaya hakim olur” teorisine dayanarak güç gösterisi pesinde koşan,
-Diğeri, “Doğu’ya doğru” politikası ile Boğazların kontrolünü sağlamaya çalışan;
-Bir diğeri, “İstanbul anahtardır, İstanbul’a egemen olan dünyaya hükmedecektir” sentezine dayanarak politik duyarlılıklarını ortaya koyan,
tüm ülkelerin hayallerinindüğümlendiği bir boğaz idi.Büyük devletlerin bu emelleri, onları kendi aralarında da gizli birtakım mücadelelere yöneltmiş ve bu emeller onları tarihin en büyük kıyımlarından birine doğru sürüklemiştir.
Çanakkale, bugün tekrar, tüm dünya ülkelerine ‘Barış’ın değeri, önemi ve savaşın kaybettirdiklerini her daim hatırlatmak için önemli bir araçtır.Çanakkale,barışın tek çözüm olduğunun güçlü bir vurgusudur. Çanakkale,bir devrin battığı yerdir. Bitmeyen savaşların ve acıların da battığı yer olması dileğiyle…
Advertisement

15 Temmuz Sonrası…

29 Wednesday Mar 2017

Posted by biba in Uncategorized

≈ 1 Comment

Türkiye, son 1 haftada, 3 önemli şoka şahit oldu.
  • 15 Temmuz akşamı yaşanan askeri darbe girişimi,
  • S&P’nin, Türkiye’nin kredi notunuBB+’danBB’ye çekmesi,
  • 20 Temmuz akşamı yapılan OHAL ilanı,
Ülke ekonomisinden, siyasete; turizmden, piyasalara her kesimi etkileyen bu 3 temel olay, önümüzdeki dönemin önemli konu başlıklarını oluşturuyor. Bunlardan, özellikle de Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli olaylarından 15 Temmuz darbe girişimi, Avrupa’nın en dinamik ekonomisini tekrar bir çıkmaza sürükleme amacı taşıyordu. Ancak, milletin dirayeti ve desteği, iktidarın dik duruşu ve sağlam ekonomik temeller, olumsuz gelişmeleri sınırlı tuttu.
Daha büyük resimde ise: Türkiye’de ve hatta tüm Avrupa’da, artık taşlar yerine oturdu derken; son dönemde ard-arda meydana gelen olaylar, demokratik sistem, politik ve finansal istikrarın geleceği ile ilgili tekrar düşünmeyi zorunlu kılıyor.Arap baharının Mısır ve Suriye’deki yıkıcı etkisi, Ukrayna krizi, Brexit ve Türkiye’deki darbe girişimiartık daha dikkatli hareket etmeyi zorunlu kılıyor.
Hiç umulmadık bir anda ülkenin üzerinde bir kara bulut gibi çöken 15 Temmuz darbe girişimi, Sn. Cumhurbaşkanı’nın, hükûmetin, siyasi partilerin ve kamu kurumları ile halkın cesur ve kararlı duruşu ile akamete uğradı. Bu ülkenin kadirşinas insani, girişimin ilk saatlerinden; bertaraf edildiği ana dek, kahramanlık destanı yazdı.
Diğer yandan, kredi derecelendirme şirketi S&P, Türkiye’nin kredi notunu politik belirsizlikleri bahane göstererek düşürdü. Not görünümü ise negatifte. S&P, 2012’den bu yana, Türkiye ile kredi notu ile ilgili herhangi bir anlaşması olmadığı halde, kredi notumuzu derecelendirmeye devam ediyor. Üç büyük rating kuruluşundan S&P, Fitch ve Moodys’in aksine, Türkiye’nin notunu hep yatırım yapılabilir seviyenin altında tutuyor. S&P, darbe girişiminin hemen 3 gün sonrası, ani not düşürme kararı ile, attığı adımların ideolojik altyapısının olabileceği şüphesini artırmış oldu.
Diğer yandan; OHAL, şüphesiz hiç kimsenin arzu etmediği bir durum. Ancak, gerekli görüldüğünde, işlerin yolunda gitmesi için zorunlu da olabiliyor. İlan edilen OHAL, sadece 3 ay sürecek ve demokrasi, hukuk ve özgürlüklerden ödün verilmeyeceği garantisi ile uygulamaya geçiyor. Öncekilerin aksine, bu OHAL ile demokratik rejimin, hukuk ilkelerinin ve temel hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin önüne geçilmesi için fırsat yakalanmış olacak. Gerekli adımların ivedilikle atılması için fırsat yakalanmış olacak. Sn. Şimşek’in ifadesiyle, ekonomi ve iş piyasalarını hiçbir şekilde etkilemeyecektir.
Yukarıda sıraladığımız şokların olası etkileri:
  • Kredi notu düşüşü, ülke risk primlerini yükseltirken; OHAL ekonomiyle ilgili belirsizlikleri bir nebze artıracaktır,
  • Dış borçların, özellikle de özel sektör borçlarının, ödenmesinde kısmi sıkıntılar yaşanabilir,
  • Artan ülke risk algısına paralel; dış finansmanın ülkeye akışında bozulmalar yaşanabilir,
  • Özellikle de bankacılık hisseleri üzerinden, Borsa’ya sınırlı olumsuz etkileri bir süre daha devam edecektir. Nitekim, Fitch ratings de Türk bankalarının risklerinin arttığı değerlendirmesini yapmıştı,
  • S&P’nin kararı, diğer kredi derecelendirme kuruluşları üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilir. Nitekim mevcutta, rating kuruluşlarının kredi notları arasındaki fark 2 birime ulaşmış oldu.
  • Bir nebze finansal çalkantılar ile üretim ve istihdamda kısmi gerileme mümkün,
Ancak, genel olarak: darbe girişimi, S&P’nin kredi notunu düşürmesi ve OHAL kararı birlikte,ekonomi üzerinde çok sınırlı bir etkigöstermiş oldu. Örneğin; kredi notu ve OHAL kararı etkisiyle ilk gece (20 Temmuz) vakti tarihi 3,10 sınırını zorlayan Dolar/TL, bugün tekrar 3 seviyelerine geriliyor. Borsa’daki etkisi de %1’lerin altında… Diğer yandan; OHAL, paralel ve ihanet odakları ile mücadeleyi daha etkin kılacak ve devlet mekanizmalarının isleyişini hızlandıracaktır.
Yukarıda bahsi geçen 3 şok, 1990’larda, hatta 2000’lerin başında karşımıza çıkmış olsaydı; ülkenin hali nice olurdu. Nitekim, 1990’ların ve hatta 2000’lerin başındaki acı tecrübeler, bunu açık seçik ortaya koyuyor. Bu sınırlı etki, Türkiye ekonomisinin aldığı yol ve geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemlidir.
Yine de, yukarıda bahsi geçen üç şokun hatırlattığı önemli bir gerçek var. Türkiye ekonomisi ile ilgili kırılganlıklar da mevcut. Ekonomideki kırılganlığı arttıran temel faktörlerin başında dadüşük tasarruflarıntetiklediğiyüksek cari açıkyatmaktadır. Bunun yanında, politik belirsizlik, bölgedeki siyasi gelişmeler ve beşeri sermaye de önemli sorunların bir kaçını oluşturuyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi notu değerlendirmelerinde de değindiği gibi; yüksek cari açığı nedeniyle, Türkiye’nin ciddi bir dış finansman ihtiyacı var. Bu da her küçük bir sorunda, ekonominin önüne devasa bir problem olarak çıkıyor.
Diğer yandan, Türkiye’nin son 15 yıldaki en önemli kazanımı, politik istikrar oldu. 15 Temmuz gecesi girişilen darbe ile bupolitik istikraradarbe vurulmak istendi. Politik istikrarın önemi, her küçük kriz veya şokta karşımıza tekrar çıkıyor. En küçük bir politik istikrarsızlıkta, ciddi ekonomik sonuçlarla karşılaşıyoruz. Sermaye akışı kesiliyor, özel sektörde ödemelerde ciddi sıkıntılar yaşanabiliyor.
Türkiye ekonomisinin önemli zayıflıklarından biri de yetişmiş kalifiye insan gücü eksikliğidir.Beşeri sermayeolarak özetleyebileceğimiz bu kaynağın eksikliği, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi ve rekabet avantajı sağlanamaması da eğitim gibi temel konularda eksiklerimiz ve sorunlarımız ile ilgili.
Finansal, reel ve politik istikrarın sağlanması noktasında aşağıda altı çizilen noktaların önemli olduğu kanısındayım. Bu noktada da, kısa vadede atılabilecek adımların bazılarını şöyle sıralamak yanlış olmaz:
  • Politik istikrarın önemikavranarak; Başkanlık gibi radikal adımlar hızlandırılmalıdır. Koalisyon dönemlerinin yarattığı belirsizlik, iç çekişmeler ve karışıklıklar akıldan çıkarılmamalı,
  • Siyasi mekanizmaların işlerliği ve karar alma noktalarındaki etki gücünü artıracak yeni adımlar hayata geçirilmelidir,
  • Kurumsal kalitenin geliştirilmesi ve kurumlara güvenin tesisi,sürdürülmesi için yeni adımlar atılmalıdır. Başta ordu olmak üzere, yargı ve polis teşkilatı ile merkez bankası gibi kurumların güvenirliği kaybedilmemeli,
  • Tasarrufları artıracak yapısal adımlardevam etmeli. Bu doğrultuda, tasarrufları teşvik eden BES ve konut desteği türü yeni teşviklerin devamı,
  • Aktif bir kısa vadeli sorunlarla muadele bilinci: Merkez bankasının kısa vadeli likidite sıkıntısı yaşanmaması için, ek destekleyici adımlarına devam etmesi ve Maliye bakanlığının gerekli görülen teşvik, vergi ve harcamalarla destek sağlaması,
  • Birçok noktada hayata geçirilmeye çalışılanyapısal reformlar, ara vermeden devam ettirilmelidir:Uzun vadeli, sürdürülebilir büyüme ve ekonomik gelişmişlik için hem gerekli hem zaruridir,
  • Yeni teşvik paketleri ilekatma değeri yüksek ürünlerin ve sektörlerin desteklenmesi için gerekli yeni adımlar atılmalıdır,
  • Bu darbe girişimi, özgür medyanın önemini göstermesi bakımından da önemlidir. CNN Türk, Haber Türk ve NTV gibi ulusal kanalların yayınları ve Sn. Başbakan’ın bu ekranlardan verdiği mesajlar, darbenin kaderini belirledi,
  • Beşeri sermayenin artırılması noktasında: yükseköğrenim, mesleki eğitim ve çıraklık eğitiminin kalitesinin yükseltilmesi ile ilgili yeni yol haritası belirlenmeli,
  • Katma değeri oldukça yüksek, savunma sanayi yatırımlarının ve AR-GE çalışmalarının yoğunlaştırılması,
  • Katılım ekonomisinin desteklenmesive büyük projelerin finansmanında bizzat vatandaşların aktif katılım göstermesinin, sahiplenmesinin sağlanması ve önünün açılması; crowdfunding, Sukuk ve konvansiyonel tahvillerin kullanımı ile ilgili yeni düzenlemeler,
15 Temmuz, bu ülkeye, silkinme ve yenilenme; yeniden şaha kalkmak için bir fırsat sunuyor.15 Temmuz sonrasının nasıl şekilleneceği, biraz da, 15 Temmuzu nasıl yorumlayacağımız vesonrası için ne tür adımlar atacağımızile ilgili. Ülkenin, tekrar tek vücut olarak inşa edilmesi için konsensüs ve işbirliği de oldukça önemlidir. Meydanlardan, tezgâhlara ve makine başına adım adım geçme vakti…

‘Başkanlık Sistemi’nin ekonomik anlamı – 1

29 Wednesday Mar 2017

Posted by biba in Uncategorized

≈ 1 Comment

Son dönemde, ülke gündeminin en hararetli tartışmaları başkanlık sistemi üzerinden sürüyor. Sistem değişikliğinin, yeni ‘Türk tipi Başkanlık Sistemi’nin ve onunla amaçlanan siyasi istikrarın; ülkenin geleceği, yarınları için öneminin her ortamda tartışılabiliyor olması, şüphesiz, pozitif bir gelişmedir. Ancak, ülke ekonomisine etkilerinin yeterince tartışılmasına pek vakit kalmıyor zannediyorum.

Siyasi istikrar; kısa vadeli ekonomik dengelenme, uzun vadeli sürdürülebilir ekonomik büyüme ve topyekûn kalkınmanın olmazsa olmazıdır. Ülkelerin uzun vadeli kredi notlarından, kısa vadeli CDS verilerine birçok makro parametreyi doğrudan etkileyen bu veri; siyasetçiler kadar, ekonomistler için de öncelikli kaygılardan biri olmalıdır. Başkanlık sistemi de (ya da Türkiye’de hayata geçmesi umulan adıyla yeni partili Cumhurbaşkanlığı sistemi), Türkiye gibi, geçmişte koalisyonlardan çok çekmiş hareketli demokrasilerde, siyasi istikrarı yakalamanın en kestirme yolu olabilir.

Yeni siyasi idare modeli ile, siyaset ve devlet yönetimine işlerlik kazandırılması amaçlanıyor. Yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki ve bunların diğer alt ve yan birimleri ile ilişkileri yeniden düzenleniyor. Herkes, asıl işi olan konularla ilgilenmeye bırakılıyor.

Başkanlık sisteminin ülkenin yarınları için önemi

Başkanlık sistemi gibi tek başlı, istikrarlı yönetim modellerinin, ülke ekonomisi, piyasanın işleyişi ve ortalama bir vatandaşın yaşam standartları ile ülke demokrasisi için ne anlama geleceğinin çok iyi idrak edilmesi hayati önem arz eder. Güçlü bir siyasi istikrar, içeride ve dışarıda ülke ekonomisine güven kazandıracağı, liyakati önceleyen yönetim anlayışı ile üretimi ve verimliliği artıracağı için; ülke siyaseti ve demokrasisi kadar, ekonomisinin kaderi için de oldukça önemli ve gereklidir. Bunun yanı-sıra, başkanlık sistemi, güçler ayrılığı yoluyla, demokrasinin de hakkıyla yerini bulmasının önünü açar. Nitekim, batı tarzı tam liberalizm dahi; ekonomik büyüme, refah ve demokratik özgürlüğün birlikte hareket ettiğini ve öyle algılanması gerektiğini salık verir.

Ülke yönetiminde çok başlılık ya da krallık-demokrasi karışımı parlamenter sistem gibi yönetim modelleri; teoride iyi düşünülmüş olsa da, bizim gibi aşırı politize olmuş ve üretilen pastanın da nispeten küçük olduğu toplumlarda, hararetli tartışmalar ve kavgaları da beraberinde getirir. Nitekim, 2001’de, halkın seçtiği bir Başbakan’a; atama ile göreve gelen bir Cumhurbaşkanı’nın anayasa kitapçığı fırlatması; modern cumhuriyete, tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşatmıştı. Bu tecrübeden çıkarılacak çok dersler mevcut. Halkın kendi seçtiği ve 5 yıl sonra hesap soracağı; sen bize şu, şu sözleri verdin ama yapmadın ya da yapamadın diye eleştirebileceği birine, doğrudan yetki vermemek akıl karı mıdır?

Siyasette kurumsallaşma

Başkanlık sistemi, aynı zamanda, siyasette kurumsallaşmadır. Demokrasinin bel kemiği siyasi partilerin, daha aktif rol üstlenecekleri yeni bir dönemi ifade ediyor. Siyasette iş bolümü ve kurumsallaşma; basit bir ekonomik ifade ile, hem karar vericinin hem uygulayanın aynı kişi olması pek etik de durmayacağı için ahlaki bir zorunluluktur da. Etyen Mahçupyan’ın bir yazısındaki deyimiyle; hem ekmeği bölen, hem hangi parçayı kimin alacağını kararlaştıran ayni kişi olursa; adaletsizlik kaçınılmaz olur. Siyasette sözlü ve yazılı kurumsallaşma; ekonominin bel kemiğini oluşturan kamu ve özel tüm tüzel oluşumların kurumsal kalitesi bu yüzden oldukça önemlidir.

Unutulmamalı ki; devleti ve onun yönetim kolu siyasal sistemi oluşturan kurumların kalitesi, ülkenin kaderini belirleyen temel etmenlerden biridir. Bu toprakların yetiştirdiği en önemli bilim insanlarından Acemoğlu’nun da vurguladığı üzere, var olan kurumların işlerliği ve daha genel anlamda da kurumsal kalite; medeniyetlerin kaderini belirleyen önemli bir parametredir.

Bu yüzdendir ki, kuvvetler ayrılığı politik sistemlerin olmazsa olmazıdır. Yasalar ve kanunlarla yetkileri belirleyen yasama organı, bu yetkileri kullanan yürütme organı ve işleyişin denetimi ile kanunların uygulanmasını sağlayan yargı erklerinin birbirinden tamamen ayrı olması elzemdir.

Geçmişten bugüne

Siyaset bilimci değilim, ancak, anladığım kadarıyla; Başkanlık sisteminin ülke siyaseti ve yönetimi için tam anlamı ‘güçlü bir siyasi istikrar ve tam bir güçler ayrılığı’ rejimi olmasıdır… Siyasetçi ve bürokrat ilişkilerini yeniden düzenlemeyi amaçlayan bu yeni sistem; demokratik bir yönetimde güçler ayrılığını sağlamlaştıracağı gibi, siyasal sisteme istikrar ve devamlılık getirme potansiyeli de sunuyor.

Bu bağlamda; aşağıdaki 3 önemli neden, başkanlık sistemine pozitif bakmayı makul kılıyor:

  • Ülke siyasetine politik istikrar kazandırma ve tekrar karanlık 1990’lara geri gelmemek için,
  • Güçlerin, erkler, devlet organları arasında eşit ve adil dağılması ve istikrar için tek merkeziyetçiliğe gerek kalınmaması,
  • Milletvekilleri ve parlamentonun daha bağımsız olması. Cumhurbaşkanı’nın mevcut yetkilerinin daha demokratik yönetimlerde olduğu gibi, bir nebze kısıtlanması,

Elbette, Başkanlık sistemi tartışmaları, Özal döneminden bu yana bu topraklarda sürekli konuşulan önemli bir konu. O yüzden de, bu tartışmalara milletçe çok da yabancı değiliz. AK Parti iktidarının da, daha ilk döneminden bu yana, tekrar ülke gündeminin önemli tartışma konularından biri oldu. AK Parti iktidarı da, 2002’de başladığı; ancak, 2012 sonrası yavaşlayan ekonomik dönüşüm hikayesine yeni bir ivme kazandırmak için ‘Başkanlık Sistemi’nin sağlayacağı kurumsal kaliteye muhtaç.

Bu ay sonunda, ‘Başkanlık Sistemi’nin Ekonomisi’ başlığı altında, yeni çıkacak bir akademik makalem tam da bu konuları incelemektedir. Bir çok makroekonomik veriyi doğrudan etkileyen siyasi istikrar, siyasi tartışmaların ötesinde, ülkenin geleceği, yarınları için düşünüldüğünden daha önemlidir. Başkanlık sistemi ya da Türkiye’de hayata geçmesi düşünülen adıyla partili Cumhurbaşkanlığı sistemi, bu siyasi istikrarı yakalamanın en kestirme yolu olabilir.

Bu anlamda da, başkanlık sistemi, yukarıda da belirtildiği gibi, bir nebze siyasetteki ve siyasi isleyişteki bir kurumsallaşmadır. Siyasetçi ile bürokrat ilişkileri, devlet başkanı ile milletin temsilcisi milletvekilleri arasında ve siyasetçi ile devletin diğer organları arasındaki ilişkiler için bir yeniden düzenlemedir.

‘Başkanlık Sistemi’nin ekonomik anlamı -2

29 Wednesday Mar 2017

Posted by biba in Uncategorized

≈ 1 Comment

Bir ekonomist olarak; daha önemlisi, bu ülkenin geleceğine güvenen bir akademisyen olarak, bu ülkenin geçmiş 90 yılda en temel sorunlarından birinin siyasi istikrar olduğu kanaatindeyim. Birkaç ayda bir değişen iktidarlar, toplumun yararı ile kendi faydaları veya partilerinin çıkarları arasında sıkışıp kaldılar. Çoğu zaman da, bu ikilemde, kendi hesaplarını gözetmek; partilerinin direktiflerinin uygulamak durumunda kaldılar. Bu sorunu aşmanın en pratik yollarından biri de, başkanlık sistemine geçiştir. Sürekli yenilenebilecek tek parti iktidarları da çözüm sunabilir, ancak, bunun garantisi yoktur. Hele Türkiye gibi dinamik demokrasilerde bu çok daha zordur.

Koalisyonlar dönemi bu ülkeye çok şey kaybettirdi. Politik istikrarsızlık, onun devamı niteliğindeki kurumsal yozlaşma ve ekonomik çöküntü, bu ülkeyi ve bölgeyi, küresel güçlerin oyun sahasına cevirdi. Bu anlamda, gündemdeki yeni Türk tipi Başkanlık sistemi (partili Cumhurbaşkanlığı sistemi), siyasetteki kurumsallaşmayı ve istikrarı sağlayarak; yeni Türkiye’nin daha sağlam temeller üzerinde yükselmesinin teminatı olabilir.

Bu yüzden de; diliyorum ki, son günlerin bu önemli siyasi dönüşümü, ülkenin yarınlarına tutulan yeni bir umut ışığı olur. Bu yeni siyasi idare modelinin, tek parti yönetimleri olmaları münasebetiyle değil ancak kazandırdıkları siyasi istikrar ve beraberinde gelen ekonomik başarı hikayeleri ile, Lee’nin Singapur’u veya Snellman’ın Finlandiya’sı misali yeni yüzyılda yeni ve güçlü bir Türkiye yolunda birleştirici ve çağ atlatıcı önemli bir mihenk taşı olmasını temenni ediyorum. Ülke ekonomisinin ve yarınlarının, istikrara ve güvene kavuşacağı yeni bir döneme giriyor olmayı diliyorum.

2001 sonrası dönüşüm

AK Parti iktidarları, 2001 krizinin hemen ardından; 2002 sonrası, ciddi bir dönüşüm hamlesi başlattı. Her alanda reformlar ve yatırımlarla, ülkenin yeni baştan inşasına soyunan yeni iktidar; 2008 krizine müteakip gelen büyüme rekorları üzerine, doğrudan bu başarı hikayesini hedef alan, bir dizi küresel ve yerel yeni sorunlar, şoklar ve ihanetlerle karşılaşacaktı.

2001 krizi sonrasının ekonomik dönüşüm hikayesi kadar, ikinci bir önemli noktası da siyasi istikrar ile tanışma hikayemiz oldu. Ülke içinde, daha uzun vadeli planlamalar yapabilen; dışarıda, daha güçlü bir oyuncu rolü üstlenen, bölgede yeni bir lider Türkiye gerçeği vardı artık. 2001 krizinin hemen sonrasında, MHP lideri Bahçeli kendi iktidarı pahasına, ülkeyi secime götürerek; koalisyon kabusunu bu ülkenin sırtından almıştı. Çok şükür ki, o günden bu yana Türkiye, tek parti iktidarı ile ekonomiden siyasete; turizmden ticarete her alanda ciddi yol kat etmektedir. Sadece kişi başı ortalama gelirin 3’e katlandığı gerçi yeterli bir örnek olsa gerek.

Gelinen noktada, bugün, Türkiye ekonomisinin en güçlü yönü siyasi istikrarıdır. Ancak, bu siyasi istikrarın, uzun süre devamının garantisi yok. 7 Haziran seçimleri bunu açıkça göstermişti. Başkanlık (ya da partili Cumhurbaşkanlığı) sistemine geçiş, işte bu çok ihtiyaç duyulan istikrarı garanti altına alacak.

Yeni dönem neyi ifade ediyor?

Yürütme erkine getirilen istikrar ile 1990’larda ülkenin kaderi haline gelen erken seçimler yok olacak. Bu yüzden de, siyasi istikrar ve yürütme istikrarı sağlanmış olacak. Karar alma mekanizmasının ve içeride ve dışarıdaki gelişmelere reaksiyon hızı çok daha yüksek olacaktır. Örneğin, herhangi bir konuda, kararname ve karar alma yetkisi, tamamen başkandadır. Ancak, burada bahsi geçen kararname çıkarma yetkisi, kanun çıkarmaktan çok farklı ve sadece yürütmede etkinliği sağlama amacı güder.

Siyasi istikrar ile ekonomik istikrar sağlanır; ülke ekonomisi büyür ve ekonomik refah artar. Elbette bunun tam tersi de geçerlidir. Rahmetli Demirel’in deyimi ile, “ekonomisi bozulan ülkelerde, her şey çöker. Başta ahlak!”. Diğer yandan, siyasi istikrar, çok ihtiyaç duyduğumuz cari açığın finansmanı ve doğrudan yabancı yatırımın ülkeye çekilmesi için de hayati önem arz eder.

İstikrarın olduğu bir yerde, ekonomi geçmişte olduğu gibi %5’lerin üzerinde büyür ve Türkiye; önümüzdeki 10 ya da 20 yılda, en büyük 10 ekonomi arasına çok rahatlıkla girer. İstikrarın olduğu bir yerde, Türkiye;

  • Daha uzun vadeli planlama yapabilir,
  • Sorumluluk bilinci ve hesap verilebilirlik, kurumsal kaliteyi artıracak,
  • Siyasetçi ve yürütme erki, iş takibi yapmaktan; toplumun ve ülkenin faydasını öncelik kılma ve gözetmeye kayabilecek,
  • Yenilenme ve küresel trendlere uyum daha hızlı olabilecek,
  • Yeni, milli ve yerli üretim modelleri ile kendi ekonomi modelimiz ve hikâyemizi yazabileceğiz,

Kurumsal kalite anlamında, yargı ile ilgili atılan adımlar özellikle önemlidir. Yargının bağımsızlığı ilkesinin yanına tarafsızdır ilkesi de ekleniyor. En çok ihtiyaç duyduğumuz kısımlardan biri de bu. Bu sayede, yargı daha güvenilir ve tarafsız olacak ve kurumsal kalite de artmış olacak. Kurumsal kalite, geçmişte en ciddi sıkıntı yaşadığımız noktalardan biri oldu.

İnsanlar, icraattan kimin sorumlu olduğunu ve kime hesap sormaları gerektiğini de bilecekler. Seçimlerin sürekli yenilenmek zorunda kalınmaması (hem 5 yılda bir birleştirilmiş olarak yapılan seçimler, hem başkanlığın getireceği istikrar nedeniyle), hem maliyetten tasarruf, hem istikrar üzerinden ülke ekonomisi için ciddi bir kazanım elde edilecek.

Yeni bir Türkiye

Yukarıda da değinildiği gibi; Türkiye ekonomisinin bugün en güçlü yönü, son 15 yılda elde ettiği, siyasi istikrarıdır. Ancak, bu siyasi istikrarın, uzun süre devamının garantisi yok. 7 Haziran seçimleri bunu açıkça göstermişti. Başkanlık (ya da partili Cumhurbaşkanlığı) sistemine geçiş, işte bu çok ihtiyaç duyulan istikrarı ama onun yanında, yeni hedeflere daha iyi odaklanabilmeyi ve bir anlamda ülkenin profesyonel yönetimini garanti altına alacak.

Genç nüfusu ve dinamik ekonomisi etkin kullanılarak; Türkiye, yeni pazarlara açılabilir, yeni ve daha büyük hedeflere odaklanabilir. Başkanlık sistemi, sadece bugün için değil; ülkenin yarınlarının teminat altına alınması açısından da oldukça önemlidir.

Yeni nesillere bırakabileceğimiz en güzel hediye, istikrarlı bir demokrasi, daha müreffeh ve güven veren bir Türkiye ekonomisi olsa gerek.

Subscribe

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Archives

  • March 2023
  • February 2023
  • January 2023
  • November 2022
  • October 2022
  • September 2022
  • July 2022
  • May 2022
  • April 2022
  • March 2022
  • February 2022
  • December 2021
  • November 2021
  • April 2021
  • March 2021
  • December 2020
  • August 2020
  • July 2020
  • June 2020
  • May 2020
  • March 2020
  • February 2020
  • January 2020
  • December 2019
  • November 2019
  • October 2019
  • September 2019
  • August 2019
  • July 2019
  • April 2019
  • March 2019
  • November 2018
  • October 2018
  • August 2018
  • June 2018
  • May 2018
  • April 2017
  • March 2017
  • October 2016
  • July 2016
  • January 2016
  • December 2015
  • September 2015
  • May 2015
  • February 2015
  • January 2015
  • December 2014

Categories

  • Ekonomi
  • enerji
  • finance
  • Uluslararasi iliskiler
  • Uncategorized
  • welcome

Meta

  • Register
  • Log in

Blog at WordPress.com.

Privacy & Cookies: This site uses cookies. By continuing to use this website, you agree to their use.
To find out more, including how to control cookies, see here: Cookie Policy
  • Follow Following
    • EcoPolitics Café
    • Already have a WordPress.com account? Log in now.
    • EcoPolitics Café
    • Customize
    • Follow Following
    • Sign up
    • Log in
    • Report this content
    • View site in Reader
    • Manage subscriptions
    • Collapse this bar