Savaş ve Barış
29 Wednesday Mar 2017
Posted Uncategorized
in29 Wednesday Mar 2017
Posted Uncategorized
in29 Wednesday Mar 2017
Posted Uncategorized
in29 Wednesday Mar 2017
Posted Uncategorized
inSon dönemde, ülke gündeminin en hararetli tartışmaları başkanlık sistemi üzerinden sürüyor. Sistem değişikliğinin, yeni ‘Türk tipi Başkanlık Sistemi’nin ve onunla amaçlanan siyasi istikrarın; ülkenin geleceği, yarınları için öneminin her ortamda tartışılabiliyor olması, şüphesiz, pozitif bir gelişmedir. Ancak, ülke ekonomisine etkilerinin yeterince tartışılmasına pek vakit kalmıyor zannediyorum.
Siyasi istikrar; kısa vadeli ekonomik dengelenme, uzun vadeli sürdürülebilir ekonomik büyüme ve topyekûn kalkınmanın olmazsa olmazıdır. Ülkelerin uzun vadeli kredi notlarından, kısa vadeli CDS verilerine birçok makro parametreyi doğrudan etkileyen bu veri; siyasetçiler kadar, ekonomistler için de öncelikli kaygılardan biri olmalıdır. Başkanlık sistemi de (ya da Türkiye’de hayata geçmesi umulan adıyla yeni partili Cumhurbaşkanlığı sistemi), Türkiye gibi, geçmişte koalisyonlardan çok çekmiş hareketli demokrasilerde, siyasi istikrarı yakalamanın en kestirme yolu olabilir.
Yeni siyasi idare modeli ile, siyaset ve devlet yönetimine işlerlik kazandırılması amaçlanıyor. Yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki ve bunların diğer alt ve yan birimleri ile ilişkileri yeniden düzenleniyor. Herkes, asıl işi olan konularla ilgilenmeye bırakılıyor.
Başkanlık sisteminin ülkenin yarınları için önemi
Başkanlık sistemi gibi tek başlı, istikrarlı yönetim modellerinin, ülke ekonomisi, piyasanın işleyişi ve ortalama bir vatandaşın yaşam standartları ile ülke demokrasisi için ne anlama geleceğinin çok iyi idrak edilmesi hayati önem arz eder. Güçlü bir siyasi istikrar, içeride ve dışarıda ülke ekonomisine güven kazandıracağı, liyakati önceleyen yönetim anlayışı ile üretimi ve verimliliği artıracağı için; ülke siyaseti ve demokrasisi kadar, ekonomisinin kaderi için de oldukça önemli ve gereklidir. Bunun yanı-sıra, başkanlık sistemi, güçler ayrılığı yoluyla, demokrasinin de hakkıyla yerini bulmasının önünü açar. Nitekim, batı tarzı tam liberalizm dahi; ekonomik büyüme, refah ve demokratik özgürlüğün birlikte hareket ettiğini ve öyle algılanması gerektiğini salık verir.
Ülke yönetiminde çok başlılık ya da krallık-demokrasi karışımı parlamenter sistem gibi yönetim modelleri; teoride iyi düşünülmüş olsa da, bizim gibi aşırı politize olmuş ve üretilen pastanın da nispeten küçük olduğu toplumlarda, hararetli tartışmalar ve kavgaları da beraberinde getirir. Nitekim, 2001’de, halkın seçtiği bir Başbakan’a; atama ile göreve gelen bir Cumhurbaşkanı’nın anayasa kitapçığı fırlatması; modern cumhuriyete, tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşatmıştı. Bu tecrübeden çıkarılacak çok dersler mevcut. Halkın kendi seçtiği ve 5 yıl sonra hesap soracağı; sen bize şu, şu sözleri verdin ama yapmadın ya da yapamadın diye eleştirebileceği birine, doğrudan yetki vermemek akıl karı mıdır?
Siyasette kurumsallaşma
Başkanlık sistemi, aynı zamanda, siyasette kurumsallaşmadır. Demokrasinin bel kemiği siyasi partilerin, daha aktif rol üstlenecekleri yeni bir dönemi ifade ediyor. Siyasette iş bolümü ve kurumsallaşma; basit bir ekonomik ifade ile, hem karar vericinin hem uygulayanın aynı kişi olması pek etik de durmayacağı için ahlaki bir zorunluluktur da. Etyen Mahçupyan’ın bir yazısındaki deyimiyle; hem ekmeği bölen, hem hangi parçayı kimin alacağını kararlaştıran ayni kişi olursa; adaletsizlik kaçınılmaz olur. Siyasette sözlü ve yazılı kurumsallaşma; ekonominin bel kemiğini oluşturan kamu ve özel tüm tüzel oluşumların kurumsal kalitesi bu yüzden oldukça önemlidir.
Unutulmamalı ki; devleti ve onun yönetim kolu siyasal sistemi oluşturan kurumların kalitesi, ülkenin kaderini belirleyen temel etmenlerden biridir. Bu toprakların yetiştirdiği en önemli bilim insanlarından Acemoğlu’nun da vurguladığı üzere, var olan kurumların işlerliği ve daha genel anlamda da kurumsal kalite; medeniyetlerin kaderini belirleyen önemli bir parametredir.
Bu yüzdendir ki, kuvvetler ayrılığı politik sistemlerin olmazsa olmazıdır. Yasalar ve kanunlarla yetkileri belirleyen yasama organı, bu yetkileri kullanan yürütme organı ve işleyişin denetimi ile kanunların uygulanmasını sağlayan yargı erklerinin birbirinden tamamen ayrı olması elzemdir.
Geçmişten bugüne
Siyaset bilimci değilim, ancak, anladığım kadarıyla; Başkanlık sisteminin ülke siyaseti ve yönetimi için tam anlamı ‘güçlü bir siyasi istikrar ve tam bir güçler ayrılığı’ rejimi olmasıdır… Siyasetçi ve bürokrat ilişkilerini yeniden düzenlemeyi amaçlayan bu yeni sistem; demokratik bir yönetimde güçler ayrılığını sağlamlaştıracağı gibi, siyasal sisteme istikrar ve devamlılık getirme potansiyeli de sunuyor.
Bu bağlamda; aşağıdaki 3 önemli neden, başkanlık sistemine pozitif bakmayı makul kılıyor:
Elbette, Başkanlık sistemi tartışmaları, Özal döneminden bu yana bu topraklarda sürekli konuşulan önemli bir konu. O yüzden de, bu tartışmalara milletçe çok da yabancı değiliz. AK Parti iktidarının da, daha ilk döneminden bu yana, tekrar ülke gündeminin önemli tartışma konularından biri oldu. AK Parti iktidarı da, 2002’de başladığı; ancak, 2012 sonrası yavaşlayan ekonomik dönüşüm hikayesine yeni bir ivme kazandırmak için ‘Başkanlık Sistemi’nin sağlayacağı kurumsal kaliteye muhtaç.
Bu ay sonunda, ‘Başkanlık Sistemi’nin Ekonomisi’ başlığı altında, yeni çıkacak bir akademik makalem tam da bu konuları incelemektedir. Bir çok makroekonomik veriyi doğrudan etkileyen siyasi istikrar, siyasi tartışmaların ötesinde, ülkenin geleceği, yarınları için düşünüldüğünden daha önemlidir. Başkanlık sistemi ya da Türkiye’de hayata geçmesi düşünülen adıyla partili Cumhurbaşkanlığı sistemi, bu siyasi istikrarı yakalamanın en kestirme yolu olabilir.
Bu anlamda da, başkanlık sistemi, yukarıda da belirtildiği gibi, bir nebze siyasetteki ve siyasi isleyişteki bir kurumsallaşmadır. Siyasetçi ile bürokrat ilişkileri, devlet başkanı ile milletin temsilcisi milletvekilleri arasında ve siyasetçi ile devletin diğer organları arasındaki ilişkiler için bir yeniden düzenlemedir.
29 Wednesday Mar 2017
Posted Uncategorized
inBir ekonomist olarak; daha önemlisi, bu ülkenin geleceğine güvenen bir akademisyen olarak, bu ülkenin geçmiş 90 yılda en temel sorunlarından birinin siyasi istikrar olduğu kanaatindeyim. Birkaç ayda bir değişen iktidarlar, toplumun yararı ile kendi faydaları veya partilerinin çıkarları arasında sıkışıp kaldılar. Çoğu zaman da, bu ikilemde, kendi hesaplarını gözetmek; partilerinin direktiflerinin uygulamak durumunda kaldılar. Bu sorunu aşmanın en pratik yollarından biri de, başkanlık sistemine geçiştir. Sürekli yenilenebilecek tek parti iktidarları da çözüm sunabilir, ancak, bunun garantisi yoktur. Hele Türkiye gibi dinamik demokrasilerde bu çok daha zordur.
Koalisyonlar dönemi bu ülkeye çok şey kaybettirdi. Politik istikrarsızlık, onun devamı niteliğindeki kurumsal yozlaşma ve ekonomik çöküntü, bu ülkeyi ve bölgeyi, küresel güçlerin oyun sahasına cevirdi. Bu anlamda, gündemdeki yeni Türk tipi Başkanlık sistemi (partili Cumhurbaşkanlığı sistemi), siyasetteki kurumsallaşmayı ve istikrarı sağlayarak; yeni Türkiye’nin daha sağlam temeller üzerinde yükselmesinin teminatı olabilir.
Bu yüzden de; diliyorum ki, son günlerin bu önemli siyasi dönüşümü, ülkenin yarınlarına tutulan yeni bir umut ışığı olur. Bu yeni siyasi idare modelinin, tek parti yönetimleri olmaları münasebetiyle değil ancak kazandırdıkları siyasi istikrar ve beraberinde gelen ekonomik başarı hikayeleri ile, Lee’nin Singapur’u veya Snellman’ın Finlandiya’sı misali yeni yüzyılda yeni ve güçlü bir Türkiye yolunda birleştirici ve çağ atlatıcı önemli bir mihenk taşı olmasını temenni ediyorum. Ülke ekonomisinin ve yarınlarının, istikrara ve güvene kavuşacağı yeni bir döneme giriyor olmayı diliyorum.
2001 sonrası dönüşüm
AK Parti iktidarları, 2001 krizinin hemen ardından; 2002 sonrası, ciddi bir dönüşüm hamlesi başlattı. Her alanda reformlar ve yatırımlarla, ülkenin yeni baştan inşasına soyunan yeni iktidar; 2008 krizine müteakip gelen büyüme rekorları üzerine, doğrudan bu başarı hikayesini hedef alan, bir dizi küresel ve yerel yeni sorunlar, şoklar ve ihanetlerle karşılaşacaktı.
2001 krizi sonrasının ekonomik dönüşüm hikayesi kadar, ikinci bir önemli noktası da siyasi istikrar ile tanışma hikayemiz oldu. Ülke içinde, daha uzun vadeli planlamalar yapabilen; dışarıda, daha güçlü bir oyuncu rolü üstlenen, bölgede yeni bir lider Türkiye gerçeği vardı artık. 2001 krizinin hemen sonrasında, MHP lideri Bahçeli kendi iktidarı pahasına, ülkeyi secime götürerek; koalisyon kabusunu bu ülkenin sırtından almıştı. Çok şükür ki, o günden bu yana Türkiye, tek parti iktidarı ile ekonomiden siyasete; turizmden ticarete her alanda ciddi yol kat etmektedir. Sadece kişi başı ortalama gelirin 3’e katlandığı gerçi yeterli bir örnek olsa gerek.
Gelinen noktada, bugün, Türkiye ekonomisinin en güçlü yönü siyasi istikrarıdır. Ancak, bu siyasi istikrarın, uzun süre devamının garantisi yok. 7 Haziran seçimleri bunu açıkça göstermişti. Başkanlık (ya da partili Cumhurbaşkanlığı) sistemine geçiş, işte bu çok ihtiyaç duyulan istikrarı garanti altına alacak.
Yeni dönem neyi ifade ediyor?
Yürütme erkine getirilen istikrar ile 1990’larda ülkenin kaderi haline gelen erken seçimler yok olacak. Bu yüzden de, siyasi istikrar ve yürütme istikrarı sağlanmış olacak. Karar alma mekanizmasının ve içeride ve dışarıdaki gelişmelere reaksiyon hızı çok daha yüksek olacaktır. Örneğin, herhangi bir konuda, kararname ve karar alma yetkisi, tamamen başkandadır. Ancak, burada bahsi geçen kararname çıkarma yetkisi, kanun çıkarmaktan çok farklı ve sadece yürütmede etkinliği sağlama amacı güder.
Siyasi istikrar ile ekonomik istikrar sağlanır; ülke ekonomisi büyür ve ekonomik refah artar. Elbette bunun tam tersi de geçerlidir. Rahmetli Demirel’in deyimi ile, “ekonomisi bozulan ülkelerde, her şey çöker. Başta ahlak!”. Diğer yandan, siyasi istikrar, çok ihtiyaç duyduğumuz cari açığın finansmanı ve doğrudan yabancı yatırımın ülkeye çekilmesi için de hayati önem arz eder.
İstikrarın olduğu bir yerde, ekonomi geçmişte olduğu gibi %5’lerin üzerinde büyür ve Türkiye; önümüzdeki 10 ya da 20 yılda, en büyük 10 ekonomi arasına çok rahatlıkla girer. İstikrarın olduğu bir yerde, Türkiye;
Kurumsal kalite anlamında, yargı ile ilgili atılan adımlar özellikle önemlidir. Yargının bağımsızlığı ilkesinin yanına tarafsızdır ilkesi de ekleniyor. En çok ihtiyaç duyduğumuz kısımlardan biri de bu. Bu sayede, yargı daha güvenilir ve tarafsız olacak ve kurumsal kalite de artmış olacak. Kurumsal kalite, geçmişte en ciddi sıkıntı yaşadığımız noktalardan biri oldu.
İnsanlar, icraattan kimin sorumlu olduğunu ve kime hesap sormaları gerektiğini de bilecekler. Seçimlerin sürekli yenilenmek zorunda kalınmaması (hem 5 yılda bir birleştirilmiş olarak yapılan seçimler, hem başkanlığın getireceği istikrar nedeniyle), hem maliyetten tasarruf, hem istikrar üzerinden ülke ekonomisi için ciddi bir kazanım elde edilecek.
Yeni bir Türkiye
Yukarıda da değinildiği gibi; Türkiye ekonomisinin bugün en güçlü yönü, son 15 yılda elde ettiği, siyasi istikrarıdır. Ancak, bu siyasi istikrarın, uzun süre devamının garantisi yok. 7 Haziran seçimleri bunu açıkça göstermişti. Başkanlık (ya da partili Cumhurbaşkanlığı) sistemine geçiş, işte bu çok ihtiyaç duyulan istikrarı ama onun yanında, yeni hedeflere daha iyi odaklanabilmeyi ve bir anlamda ülkenin profesyonel yönetimini garanti altına alacak.
Genç nüfusu ve dinamik ekonomisi etkin kullanılarak; Türkiye, yeni pazarlara açılabilir, yeni ve daha büyük hedeflere odaklanabilir. Başkanlık sistemi, sadece bugün için değil; ülkenin yarınlarının teminat altına alınması açısından da oldukça önemlidir.
Yeni nesillere bırakabileceğimiz en güzel hediye, istikrarlı bir demokrasi, daha müreffeh ve güven veren bir Türkiye ekonomisi olsa gerek.