40 yıllık bir banka 36 saatte nasıl batar?

18 Mart tarihli Sabah yazısı: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/bilal-bagis/2023/03/18/40-yillik-bir-banka-36-saatte-nasil-batar

Bankalar, doğaları gereği kırılgandır. Temel fonksiyonları, kısa vadeli borçlanıp, uzun vadeli borç vermektir. Bu süreçte de iki işlem arası faiz (vade) farklarından kâr elde ederler. Bu işlemler sırasındaki hatalar ise, ulusal ve küresel ekonomileri zaman zaman krizlere sokar. Dolayısıyla da tarihi tecrübeler, yapıları gereği bir noktada da bu bankaların battıklarını göstermektedir.

Bugün yaşadığımız Credit Suisse, Deutsche Bank, SVB, Signature ve Silvergate krizleri de bunun yeni halkaları. Kaliforniya’daki 40 yıllık SVB de regülatörler tarafından kapatıldı. Banka, gelen yoğun bankaya/mevduata hücuma cevap veremeyerek 36 saatte battı. Örneğin, sadece 9 Mart’ta bankadan 42 milyar dolar mevduat çekilmişti.

Bundan 15 yıl kadar önce de konut piyasası ve bağlantılı riskli kâğıtlar kaynaklı bir bankacılık krizi söz konusuydu. Mortgage’lara dayalı kâğıtlar üzerinden yeni değerleme ve risk algısı, bankaları zorlamıştı. Krediler ve bağlantılı finansal kâğıtlar birbiri ardına batıyordu. 15 yıl sonra, 2023’te ise bu defa, yeni yatırım çekemeyen teknoloji sektörünün bankalarda bekleyen mevduatları sorun oldu.

Bu mevduatların, pandemi döneminde yatırım için değerlendirilmesi sürecindeki tercih yanlışları, Fed’in agresif faiz artışları ile birleşti. Sonuçta da varlık değer kaybı kaynaklı ciddi kayıplar, faiz riski, kredi notu ve devamında da bankaya hücumlar, işleri içinden çıkılmaz bir hale soktu (Şekil 1).

Bankacılık kaynaklı riskler artıyor

Bugün yaşadığımız bankacılık krizi bir anlamda şunun da açık bir ifadesidir aslında. Teknolojideki dönüşüm ile beraber, (cherry on the cake) olarak tabi edilen basit) standart bankacılık pek değişmezken, bankacılığın maruz kaldığı riskler ise artmaktadır. Örneğin, bankalardan para çekmek veya olumsuz bir haberin, hatta yanlış bir bilginin yayılması çok hızlı ve kolaylaşmış durumdadır.

Bankacılık krizleri ile mücadele amacıyla, özellikle de 1907’deki bankacılık krizinden çıkarılan dersler ile, (bir son kredi mercii olarak da görev yapacak) yeni tip merkez bankacılığın temelleri Fed öncülüğünde 1913’te atıldı. Bugün ise, bankalar için bir son kredi mercii olmasından daha fazlasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bankalardaki tüm mevduatlara güvence sağlayacak yeni mekanizmalara da ciddi ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu anlamda, bankalardaki mevduatlara ilk güvence de 1900’lü yıllardan itibaren merkez bankalarından sağlanan fonlar ile gelmişti. Ardından, ABD’de 1930’larda, Türkiye’de de 1980’lerden itibaren FDIC ve TMSF gibi tasarrufa kamu güvenceleri geldi. Ancak, bunların da bir limiti var elbette. 2008’deki krizden sonra ise daha doğrudan ve her kriz durumunda devlet destekleri, kurtarma ve müdahaleleri bankacılık sisteminin arkasında durmaya başladı.

Bankalar, batmasına izin verilemeyecek kadar büyük (TBTF) veya sistemik önemli bankalar (SIB) gibi sınıflandırmalarla, artık, kamu faydası gören kurumlar gibi tam destek bulmaya başladılar. 2020’deki pandemide de aynı durum gözlendi. Bunun karşılığında da bankalara daha sıkı regülasyonlar, sermaye ve likidite yeterliliği, stres testleri gibi sıkı kontroller getirildi.

Ancak, bu regülasyonlar ile de çok fazla oynanmaktadır. Bir önceki (2008’e doğru götüren) de-regülasyonlar, riskli varlıklara yatırımları kolaylaştırırken; 2018’deki yeni dalganın de-regülasyonları ise likidite yönetimi ve yumurtaların çoğunun aynı uzun vadeli ve düşük faizli sepete konması sorununu doğurdu.

SVB ve Signature gibi bankaların (ki bunlara yeni eklemeler de bekleniyor) batışı, piyasada gerginlik ve bankacılığa yönelik olumsuz algıyı pekiştirirken; özellikle de bölgesel bankalar bugün daha sıkı gözetim altında. Mart’ın ikinci hafta sonundan itibaren (Avrupa’da da üçüncü hafta içi) alınan önlemler ise, bu bankacılık krizinin genele yayılmasına (şimdilik) engel oldu.

Banka hücumları tam bir tutsak ikilemi

Tüm bu krizin bizi bugün getirdiği süreci daha iyi anlamak için şöyle bir oyun teorisisenaryosu düşünelim.

Birbiri ile doğrudan iletişimi olmayan, ancak karşılaşacakları olası sonları iyi bilen iki banka müşterisinin tercih ve karar ikilemini (tıpkı RAND’ın meşhur strateji oyunu prisoner’s dilemma veya tutsak ikilemi gibi) düşünelim. İlk ihtimal olarak, kriz anında bu mudiler iş-birliği yapsalar ve sabırlı olsalar, sonuç belli. Banka kurtulacak. Ama, içlerinde de bir kurt var. Sosyal medya ve finansal piyasalarda dolaşan bilgiler ve haberler, içlerine kurt düşürmüş durumda.

Ya bankalar batarsa? Tüm mevduatları giderse? Nitekim, (ikinci bir ihtimal olarak) hiç aksiyon almadan bekleseler, her şeylerini kaybetme ihtimalleri de var (mevduat güvenceleri verilmeden önce). Parasını almak için hamle yapan ise, kârlı çıkabilir. Nitekim 9 Mart’taki ilk şok dalgasında bankadan 40 milyar doların üzerinde mevduat çekilmiş.

Buna karşın, (üçüncü ihtimal olarak) herkes aynı olumsuz fikirde olsa ve bankaya hücum etse; bu durumda da sonuç, herkesin sabırlı olmasından daha kötü olacak. Banka batacak. Bazı sigortalar devreye girecek. Ancak, varlıkların ve mevduatın tamamının alınması yine mümkün olmayacak (mevduat güvenceleri verilmeden önce).

Genelde kriz durumunda bu son ihtimal gerçekleşir (baskın strateji). Herkes bankaya hücum eder. Ve de herkes biraz kaybeder. Normalde, sabırlı olunsa, herkes çok az zarar görecek iken; nihayetinde, kimse sabredemez ve herkes bankaya hücum eder; herkes kaybeder. Nitekim, özellikle de risk sermayesi şirketleri, ilk andan itibaren bankaya hücumun da öncüsü oldular. Asıl ikilemi yaşayanlar ise genelde ortalama hesap sahipleridir.

Dolayısıyla da normalde birbirleri ile iletişimi kötü olmayan ve en iyi opsiyonları dayanışma ve sabırlı olmak olan müşteriler, kirli bilgi akışı ve teknolojinin kolaylaştırdığı para çekme özgürlüğü nedeniyle en kötü tercihe, banka hücumlarına zorlanmaktalar. Böylelikle, kendi kişisel çıkarları yerine, toplumun faydasını gözeterek daha kârlı çıkabilecek mevduat sahipleri; kişisel çıkar kaygıları ile çok daha büyük zararlara uğramaktadır.

Krizler yaygınlaşıyor

Altı ay önce, 2022’nin Ekonomi Nobel’i için, pek hayra alamet görünmüyor demiştim. Finansal tarihi ilgilendiren bankacılık krizleri, yeniden çok fazla önemli bir konu olarak öne çıkmıştı. Nitekim, 1907 veya 2008 gibi bankacılık krizleri bir süredir yeniden kapıda gibi görünüyor.

Credit Suisse ve Deutsche Bank gibi örneklerin ardından, bu defa da ABD’de Silvergate, SVB ve Signature (muhtemelen First Republic gibi yeni küçük eklemeler de olabilir) krizleri ortaya çıktı. Kripto piyasalardaki diğer finansal çalkantılarla birleşince, bu krizler bankacılık sistemini ciddi anlamda zorluyor.

2023’ün resesyonun yılı olabileceği konuşuluyordu. Ancak, Credit Suisse ve Deutsche Bank’taki sorunlara rağmen, 2008’dekine benzer yeni bir bankacılık krizi ise görece uzak bir ihtimal gibi duruyordu. Goldman Sachs ise ABD’nin resesyona girme ihtimalini, bankacılık kaynaklı sorunlar nedeniyle, yüzde 25’ten yüzde 35’e çıkarmış durumda.

Yüzde 0’lara yakın tarihi dip seviyelerini bulan faizlerin son bulmasının, Fed’in son dönemdeki faiz artış dalgasının, bazı finansal sorunlar yarabileceği uzun zamandır konuşuluyordu. Finansal kuruluşlara uyarılar da artıyordu. Ancak, bankalar da bugün, 2008 öncesinden çok daha güçlü, daha sağlıklı sermaye yapılarına sahipler.

Yine de, 2008’deki gibi sistematik bir bankacılık şoku veya krizi olmasa da bankaların maruz kaldıkları riskler yüksek. Şekil 1’in de gösterdiği gibi, ABD’de bankacılığın varlık değer kaybı kaynaklı kayıpları 620 milyar doları buluyor. Bununla ilgili yapılabilecek bir yığın düzenleme ve alınabilecek birçok önlem ise bir sonraki yazının konusu.

Advertisement

İNOVASYON ELÇİSİ GENÇLERE DESTEK

Stanford University Design School (d.school) tarafından düzenlenen “University Innovation Fellows” programını başarıyla tamamlayan 4 İTÜ öğrencisi (Başak Bozkır, Ömer Tarık İnce, Seren Sıla Uysal ve Nurefşan Cebeci) üniversitenin İnovasyon Elçi’si seçildi ve 24-27 Mart 2023 tarihleri arasında gerçekleşecek olan global Silikon Vadisi Buluşması’na katılım hakkı kazandı…

Bu programda, dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerin inovasyon elçileri, akranlarının girişimci bir zihniyet geliştirmesine, sorunları tanımlamasına ve değişimi öncüleyen adımlar atmalarına yardımcı olacak yeni fırsatlar yaratırlar. Program sonucunda ise 24-27 Mart 2023 tarihlerinde Silikon Vadisi’nde gerçekleşecek olan Meetup’a katılma hakkı kazandılar. 170’i aşkın üniversite arasından İTÜ’yü temsil edecek olmanın heyecanı ve mutluluğu içerisindeler. Eğitim ücretleri konusunda İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi ve Organik Kimya tarafından destek aldılar.

Eğitim harcamaları odağında destek bulmuş olsalar da ulaşım ve konaklama masrafları konusunda 4 öğrenci büyük bir maddi yükün altında. Hedefleri California’daki toplantıya gidebilmek ve “University Innovation Fellow Meetup’ında üniversitelerini ve ülkemizi temsil edebilmek. Bu noktada ulaşım ve konaklama giderlerinde kendilerine destek sağlayabilecek paydaşlar aramaktalar.

Sizlerin de  desteğine ihtiyaçları var. Açtıkları yardım kampanyasından göndereceğiniz her destek onları bu buluşmaya bir adım daha yaklaştıracak. Yardım kampanyasının linkini aşağıda bulabilirsiniz. En ufak bir desteğiniz onları çok mutlu edecektir.

Yardım kampanyası linki:https://gofund.me/5f62c470

Program hakkında detaylı bilgi: https://dschool.stanford.edu/university-innovation/university-innovation-fellows

#TOGG’un fiyatı netleşti

#TOGG’un fiyatı netleşti. Muadillerinin çok altında. Hayırlı olsun inşallah.


#TOGG’un dolu modeli 1milyon 251 bin TL’den, en ucuz/başlangıç modeli ise 953bin TL’den satışta. Beklediğim fiyatların biraz altında. Ancak, 300bin TL’lik ÖTV indirimi de göz-önüne alınırsa tahminim tutmuş aslanda. Siparişler, 16 Mart’tan itibaren Trumore dijital platformu ve Togg web sitesi üzerinden…

Ukrayna’daki savaşta bir yıl geride kaldı

Ukrayna’daki savaşta bir yıl geride kaldı. Hukuki, insani ve ahlaki yönü bir yana, bu savaşın Dünya ekonomisi ve Türkiye’ye potansiyel ekonomik etkilerini (Mart-Nisan 2022’de hazırlayıp, Temmuz 2022’de güncel halini yayınladığımız) bu raporda özetlemiştik:

Rapor: https://www.setav.org/rapor-rusya-ukrayna-savasinin-kuresel-ekonomiye-ve-turkiyeye-etkileri/

Diger kaynaklar:

RG: https://www.researchgate.net/publication/362164548_Rusya-Ukrayna_Savasinin_Kuresel_Ekonomiye_ve_Turkiye’ye_Etkileri

Academia: https://www.academia.edu/87674847/Rusya_Ukrayna_Sava%C5%9F%C4%B1n%C4%B1n_K%C3%BCresel_Ekonomiye_ve_T%C3%BCrkiye_ye_Etkileri

PT news: https://politicstoday.org/ukraine-russia-turkey-global-economy-seta

AA Analiz: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/savas-kripto-ekonomi-ve-dijitallesme/2551031

AA podcast: https://www.setav.org/podcast-savasin-kuresel-ekonomiye-etkileri/

TRT Haber rop: https://www.trthaber.com/haber/dunya/rublede-satranc-hamleleri-666641.html

Sabah 1: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/bilal-bagis/2022/03/05/ukrayna-savasinin-ekonomik-ve-finansal-yansimalari

Sabah 2: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/bilal-bagis/2022/03/19/savas-ve-kuresel-ekonomi-politik

Sabah 3: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/bilal-bagis/2022/09/10/cok-kutuplu-yeni-dunya

Sabah 4: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/bilal-bagis/2023/03/04/bir-yilin-ardindan-ukraynadaki-savasin-etkileri

Kriter 1: https://kriterdergi.com/yazar/bilal-bagis/savas-ve-yaptirimlarin-kuresel-ekonomiye-etkileri

Kriter 2: https://kriterdergi.com/yazar/bilal-bagis/emtiada-bagimliligin-maliyeti

Politics Today: https://politicstoday.org/food-inflation-global-crisis-and-turkey/

NoonPost: https://www.noonpost.com/content/45417

Blog: https://bilalbagis.wordpress.com/2022/09/


Depremin yeniden aktive ettiği sosyal sermaye

Gönüllüleri, gönülleri, yüreği parçalananları, kalbi heyecan ile atanları, yorulmak bilmeyenleri, küçük-büyük tüm harçlığını, maaşını, kirasını, zamanını, emeğini bağışlayanları; sizi, onu, bunu, hepimizi, bu ülke insanını ve potansiyelini; kutuplaşmaya rağmen sönmeyen güçlü sosyal ilişkilerimizi, eşsiz dayanışmayı ve birlikteliği; en büyük gücümüz, sosyal sermayemizi yazdım:

Link: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/bilal-bagis/2023/02/18/depremin-yeniden-aktive-ettigi-sosyal-sermaye-1676704481

Sonda söyleyeceğimizi başta da söylemiş olalım. Olağan dönemlerdeki gerginlik ve kutuplaşmaya rağmen, afet zamanları tekrar ortaya çıkan güçlü sosyal ilişkilerimiz, birliktelik ve dayanışma kültürü en büyük sermayemizdir. Kahramanmaraş depremi gibi doğal afetler de bu konuda çok da zayıf olmadığımızın en büyük kanıtı.

6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli 7,8 ve 7,6 şiddetindeki iki deprem, yüreğimizi yaktı. Devamında da AFAD’a göre bazısı 6 şiddetinin üzerinde 4700’ün üzerinde artçı depremler takip etti. 11 şehirde (sonradan Elâzığ da eklendi) ciddi hasar ve kayıplar yaşanırken; deprem bölgesi için devleti ve milleti ile tüm ülke seferber oldu.

Asrın felaketi sonrası tüm Türkiye, deprem acısını, birliktelik, güçlü iş-birliği ve dayanışma ile aşmaya odaklanmış durumda. Deprem mağdurları için bölgeye, ülkenin ve dünyanın dört bir yanından kurtarma faaliyetleri ile birlikte yardım ve bağışlar akıyor. AFAD ve Kızılay başta olmak üzere, kamu ve kâr amacı gütmeyen yardım kuruluşlarına destek yağıyor.

Depremin hemen sonrasında (6 Şubat’tan bugüne) ve özellikle de 15 Şubat akşamı ulusal TV ve radyoların canlı yayınında düzenlenen büyük yardım kampanyasının da gösterdiği gibi dayanışma dürtüsü, zor zamanlardaki toplumsal birlikteliği, ilişkileri ve iletişim ağı çok güçlü bir milletiz.

Bu dayanışma ruhu, iş-birliği ve her şeye rağmen devam ettirdiğimiz güçlü destekler, birliktelik ve insani ilişkiler de bir sermaye türüdür aslında. Finansal ve fiziksel sermaye birikimimiz görece zayıf olsa da bu birliktelik ve dayanışmanın ortaya koyduğu sosyal sermaye potansiyelimiz oldukça güçlü durumdadır.

15 Şubat gecesi, Türkiye’deki önde gelen ulusal TV kanallarının ortak deprem yardım kampanyası yayınında 115 milyar TL’nin üzerinde (yaklaşık 6,2 milyar dolar) destek toplandı. Bunların yanı-sıra da yurtdışındaki yardım kampanyalarından ve bireylerden depremin ilk anından itibaren AFAD gibi kurumların hesaplarına akan milyarlarca TL; Türkiye’deki diğer STK’ların ve bu kampanya dışında da büyük şirketlerin ve bireylerin doğrudan yardımları ile bu rakamlar, onlarca milyar dolara çıkacak gibi görünmektedir.

Türkiye adeta tek yürek oldu. Bu sayede de depremlerin acısı sürerken, biraz ferahlama ve umutlu olmak için fazlaca nedene sahip olduğumuzu fark ettik.

Sosyal sermaye

Son zamanlar daha sık karşılaştığımız sosyal sermaye kavramı da karşılıklı ilişkilerin, toplumsal ilişkiler ağının maddi bir karşılığının veya anlamının da olduğunu ortaya koyan bir iktisat kavramıdır. Birlikte hareket etme güdüsüne dayanan ve toplumu bir arada tutan bu harç, birlikteliğin ortaya çıkardığı sinerji gibidir. Güven kavramı ile de iç içedir. Bu tür sivil ilişkiler, iletişim ve sosyal bağlar, toplumları da bir arada tutar.

Karşılıklı güven, güçlü ilişkiler ağı ve normlar, değerlerden oluşan bu güçlü ilişkiler ve iletişim ağı, toplumun gerçek gücüdür aslında. Sosyal sermaye, toplumun, bu değerlerle, ortak bir hedef için eşgüdümsel olarak aksiyon alma eğilimidir. Toplumdaki karşılıklı güveni, iyilik yapma heyecanını ve sorunların üstesinden birlikte gelme güdüsünü ifade eder.

Sosyal sermayenin, ulusal kalkınma, yerel ve bölgesel kalkınma açısından önemi yadsınamaz. Konu ile ilgili çok geniş bir literatür mevcut. İlgililer şu çalışmadan da konuyu ve literatürü takip edebilirler. Tüm Türkiye’yi derinden etkileyen Kahramanmaraş merkezli iki deprem ve deprem sonrası dayanışma ise bu konuyu afetler boyutuyla yeniden düşünme gereğini ortaya koymaktadır.

Sosyal sermaye bir anlamda kaliteli ilişkiler ağıdır. Herhangi bir anda, sahip olduğunuz güçlü networkun, paradan daha önemli olabileceğinin iktisadi bir ifadesidir. Örneğin, sıkıntılı bir anda, sizde para yoksa da size destek olabilecek birilerini, bir arkadaşınızı biliyorsanız; bu da en az kendi paranız kadar (hatta çoğu zaman likit olmayabilecek kendi paranızdan daha çok) fayda sağlar. Para ile birlikte gelecek psikolojik destek de cabası!

Sosyal sermaye, aynı zamanda, önemli sermaye türlerinden biridir. Birçok kişi için de en kritik olanıdır. Bireyselliğin çok fazla arttığı modern toplumlarda önemi daha fazla hissediliyor. Türkiye de refah seviyesi çok yüksek bir ülke olmasa da toplumsal dayanışmanın, özellikle de kritik zamanlarda, ne kadar yararlı ve faydalı olabileceğini bire-bir gözlemliyor, bugün.

Bireyler için bu sosyal sermaye, sosyal statü, üye olunan dernekler, aile veya diğer sosyal gruplar olabileceği gibi; farklı toplum kesimleri için de bu sermaye, inanç grupları, sosyal örgütlenmeler, iş ve gönüllü STK’lar da olabilir. Son depremde ortaya çıkan adı-sanı bilinmeyen dernekler, vakıf ve yardım kuruluşları da birer sivil girişim olarak bu sosyal sermayeyi oluşturan inisiyatiflerdir.

Ülkemizdeki iyi komşuluk ilişkileri de bu güçlü sermaye potansiyelinin en güzel ifadelerinden biridir aslında. Örneğin, bugünkü depremin merkez şehirlerinden Gaziantep’te 2014’te yapılan bir çalışma, komşuluk, karşılıklı ilişkiler ve güven açısından oldukça güçlü, pozitif sonuçlar ortaya koymaktadır. Ancak, aynı çalışma bu potansiyelin olağan dönemlerde aktive edilemediğine; örneğin, komşularca ortak herhangi bir faaliyet yapılamadığına da vurgu yapmaktadır.

Deprem ise tıpkı daha önceki farklı afetler veya ortak acılar örneklerinde olduğu gibi, tam da bu noktada bu potansiyeli harekete geçiren bir ‘dürtme’ (Thaler’ın Nudge’ı) görevi görmüş görünüyor. Ancak, Türkiye’nin uzun vadede bu güçlü potansiyelini doğru kullanabilmek için, kutuplaşma yerine, birlikteliği sağlayacak daha sağlıklı dürtülere ihtiyacı var.

Birlikteliğimiz ve dayanışma en büyük sermayemiz

Aynı sosyal sermaye, dünyadaki büyük üniversitelerin öğrenci alımlarında da baz aldığı temel kriterlerden biridir. Nihayetinde, mezuniyet sonrası, öğrencilerin üniversiteye geri kazandıracakları da daha çok bu sosyal sermaye ile ölçülür. Dünyanın en iyi üniversitelerine giremeyen zenginler bir yana, iyi networke sahip veya toplumda iyi konumlarda, topluma liderlik edebilecek kişilerin iyi üniversitelere kolay kabulleri de biraz bununla ilgilidir.

Harvard’daki meşhur bir mutluluk araştırması da iyi ve güçlü ilişkilerin en büyük sermaye, en büyük zenginlik olduğunu; huzur ve yaşam kalitesinin temel kaynağı olduğunu göstermektedir. Buna göre, uzun vadeli mutlu ve sağlıklı bir hayat, yakın ve iyi ilişkiler ile mümkündür; iyi ilişkiler de aile, arkadaşlar ve toplum üzerine kurulur.

İş dünyasında da sosyal sermaye, sosyal statü ve toplumdaki konum; cemiyet hayatındaki bilinirlik ile paralel ilerler. Aynı örneği, toplumda STK’lara katılım oranları, gönüllü faaliyetler ile de genişletebiliriz. Dernekler ve medeniyetimizde sağlam bir yeri olan vakıflar, kooperatifler, spor kulüpleri de bu sermayenin oluşum biçimlerini ifade eder. Fenerbahçe gibi spor kulüpleri (eski, köklü derneklerin) bu deprem sürecindeki aktif üstlendikleri rol de bunun güzel bir başka kanıtıdır.

Türkiye’nin en büyük gücü, bu tür zor zamanlarda kendini gösteren bu dayanışma, birliktelik, iş-birliği ve güçlü toplumsal bağlarıdır. En büyük sermayemiz bu sosyal birlikteliğimiz ve sosyal sermayemizdir. Sosyal sermayenin doğrudan ölçümü zor olsa da, deprem örneğinin de gösterdiği gibi, ortaya çıkardığı sonuçlar genelde muazzamdır. Bu yeni depremin, olağanüstü hallerin ve Türkiye’nin kronik deprem gerçeğinin sürekli hatırlattığı ve kalbimizi okşayan bu dayanışma kültürünün, yardımlaşmanın ve birlikteliğin ölmemesi de önemlidir. Bu toplumdaki eşsiz dayanışma gücünü ve potansiyeli, devletin de kolaylaştırması; şartları hazırlaması gerekiyor. Putnam’ın haklı kaygısı ile uyumlu olarak, bu medeniyeti de binlerce yıldır ayakta tutan temel değerlerinden biri güçlü sosyal sermaye potansiyelidir. Ancak, alarm zilleri çalan Batı toplumları kaygısına karşın, Türkiye’nin yüksek potansiyelinin aktive olması için küçük bir dürtme yetiyor.

….

#deprem #yardım kampanyası / a massive fundraising

Bu hafta Çarşamba akşamlarının olağan #EkoPolitikGörünüm’ünü, Türkiye’deki büyük ulusal TV kanalının ortak #deprem #yardım kampanyası yayınına destek için iptal ettik.

Türkiye’deki önde gelen ulusal TV kanallarının ortak deprem yardım kampanyası yayınında 115 milyar TL’nin üzerinde (yaklaşık 6.2 milyar dolar) destek toplandı.

[EN] A massive “Türkiye Tek Yürek” fundraising (campaign) featured on major Turkish TV channels raised around $6.2billion (more than TL 115 billion).

#TürkiyeTekYürek #TekYürek #HaydiTürkiye

#ATV #FOX #KanalD #Kanal7 #ShowTV #StarTV #TRT1 #TV8

Depremzede Aileye Ücretsiz Kiralık Daire (0 TL)

Yüreğimizi yakan, 10 şehri etkileyen Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri mağduru; Kaymakamlık, AFAD, Kızılay, Belediye veya AHBAP’ın belirleyeceği depremzede T.C. vatandaşı ihtiyaç sahibi bir aileye kalıcı bir yer sağlanıncaya dek, 6 aylık ücretsiz (O TL) kiralık doğalgazlı daire.

Tanıdığınız böyle bir aile olursa, resmi kanallar üzerinden (sadece, biz uzak olduğumuz için, ailemizin ihtiyacından emin olmak için) yönlendirebilirsiniz.

Kaymakamlık, AFAD, Kızılay, Belediye veya AHBAP’ın afetzede olduğunu kanıtlayacağı ihtiyaç sahibi bir aileye; bulabildiğimiz eşyaları kendimiz de vererek, ancak şuan boş olarak; boyalı, temiz ve hazır vaziyette vermek istiyoruz.

(Not: 1 TL, 0 TL gibi kira reklamları yayıncı site tarafından reddedildiğinden, kira için rastgele bir rakam belirtilmiş; ancak, kiracı aileden herhangi bir ücret alınmayacaktır.)

Link: https://www.sahibinden.com/ilan/emlak-konut-kiralik-depremzede-aileye-ucretsiz-kiralik-daire-0-tl-1078271177/detay/

Güncelleme: Malatyalı depremzede bir ailemize (O. Y. ailesi) evi verdik. Bu süreçte çok güzel geri-bildirimler de aldık. İhtiyacın cidden çok büyük olduğunu anlamış olduk. Allah razı olsun hepinizden.

Güncelleme-2: Evimizi açtığımız depremzede ailemizin ev eşyası ihtiyaçlarını (koltuk, halı, beyaz eşya, ocak-fırın, yatak, kap-kacak, bazı küçük ev eşyası) da karşılama imkânı oldu 🙏🙏🙏

Bizi arayan diğer aileleri yönlendirdiğimiz gibi bundan sonra da bu paylaşımları görecek ailelerimizi kaymakamlıklara, belediyelere, Kızılay ve Afad’a başvuru için teşvik ediyoruz 🙏🙏🙏

Güncelleme-3: Çok güzel bir uygulama. Ben başka bir yolla kendi evimi bir depremzede ailemize açtım. Siz de bu daha az uğraştırıcı yöntemi kullanabilirsiniz: https://www.emlakjet.com/evim-yuvan-olsun/

Guncelleme 4: Uygun evlerin, depremzede aileler icin acilmasi, olmasi gerektigi gibi duzgun bir sisteme oturdu. Biz daha once kendi evimizi actik. Depremzede bir aile bulduk. Henuz firsat bulamamis olanlar, bu kampanyayi ve siteyi degerlendirebilir: https://evimyuvanolsun.org/

Donate / Bağış Yap

[EN] Call for support and donations:

Two devastating earthquakes have hit Türkiye.

Support and donate to save and support the victims together.

Türkiye is also the world’s biggest refugee host country (about 4 million Syrians).

📍The Turkish Disaster and Emergency Management Presidency (AFAD): https://en.afad.gov.tr/earthquake-donation-accounts

📍The Turkish Red Crescent (KIZILAY): https://www.kizilay.org.tr/Bagis/BagisYap/405/donations-for-earthquake-in-pazarcik

📍TDF: https://bagis.tdv.org/

📍Humanitarian Relief Foundation (İHH): https://ihh.org.tr/en/donate/turkey-emergency

📍 AHBAP: ahbap.org/bagisci-ol

Another way to donate, from abroad – Trendyol:

https://earthquake.trendyol.com/

[TR]

  • Nasıl yardım edebilirim?
  • Hangi yollarla bağış yapabilirim?

Deprem nedeniyle bağış veya yardımda bulunmak isteyenler “DEPREM” yazarak 1866’ya SMS (20 TL) gönderebileceği gibi aşağıdaki banka hesap numaraları üzerinden de bağış yapabilir:

📍AFAD: https://www.afad.gov.tr/depremkampanyasi2

📍KIZILAY: https://www.kizilay.org.tr/Bagis/BagisYap/43/general-donation

📍TDV: https://bagis.tdv.org/

📍İHH: https://ihh.org.tr/bagis/turkiye-acil-yardim

📍AHBAP: ahbap.org/bagisci-ol

Deprem Seferberliği – Hepsiburada:
https://www.hepsiburada.com/deprem-seferberligi

#Türkiye #Deprem #Earthquake

[EN]

So unfortunate and touching…

A massive 7.7 magnitude (and another 7.6 magnitude) #earthquake has hit the Southeastern cities of #Türkiye, according to the disaster agency #AFAD. My heart goes out to everyone affected by this earthquake.

The earthquake was also felt in as far as #Israel, #Iraq, #Egypt, #Syria, #Lebanon and #Cyprus

Our thoughts and prayers are with all hit by this tragedy.

#DEPREMOLDU #Starlink #earthquake #Türkiye

#Gaziantep #Elazığ #Malatya #Adıyaman #Diyarbakır #Şanlıurfa #Sivas #Hatay #Mersin #Samsun #Trabzon #Adana #Osmaniye #Batman #Bingöl #Kilis #Mardin #Siirt #Şırnak #Van #Muş #Hakkari #Osmaniye

———————-

[TR]

Tüm #Türkiye’ye, güzel ülkemize geçmiş olsun. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

#AFAD’a gore 7,7 büyüklüğünde (ardından da 7,6 büyüklüğünde ikinci bir), #Kahramanmaraş merkezli #deprem. Daha sonra da 6 büyüklüğünde sarsıntılar…

Ana yolları boş bırakın. Telefonları meşgul etmeyin. #GeçmişOlsunTürkiyem

@DepremDairesi @AFADBaskanlik

#Gaziantep #Elazığ #Malatya #Adıyaman #Diyarbakır #Şanlıurfa #Sivas #Hatay #Mersin #Samsun #Trabzon #Adana #Osmaniye #Batman #Bingöl #Kilis #Mardin #Siirt #Şırnak #Van #Muş #Hakkari #Osmaniye

#DEPREMOLDU #GeçmişOlsun

Rabbim, ülkemizi ve aziz milletimizi bu tür afetlerden muhafaza eylesin.

EYT’de mağduriyet giderilirken, yeni beklentiler oluşmamalı

EYT düzenlemesi, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçti. Önümüzdeki hafta Meclis Genel Kuruluna gelecek. Şubat ayı içinde yasalaştıktan sonra da emeklilik başvuruları başlayacak. İlk emeklilik ödemelerinin ise Şubat veya Mart’ta yapılmaya başlanması planlanıyor.

Daha önceki yazının da ifade ettiği gibi, EYT’nin yeni mağduriyetler oluşmadan geçirilmesi önemli idi. Yeni EYT düzenlemesi de yaş şartı olmadan geçti. En büyük beklenti bu idi. Böylelikle 8 Eylül 1999 ve öncesi uzun dönemli sigorta girişi olanlar için emeklilikte herhangi bir yaş şartı uygulanmayacak.

Mevcut kademeli prim şartına ise müdahale edilmiyor. Stajların ve çıraklıkların da (tıpkı avukatlık stajına tanınan borçlanma hakkı gibi) borçlanma hakkı kapsamına alınması gibi yeni düzenlemelere de gidilmiyor. Bu yüzden de prime takılanlar veya mağdur hissedenler olacak elbette.

Ancak, toplam 5 milyon kişinin EYT düzenlemesinden yararlanması bekleniyor. Bu da kamu açısından çok ciddi bir özveri. 1999’daki düzenleme ile başlayan ve 2008’e kadar süren reformların oluşturduğu boşluklar dolmuş olacak. Mevcut sıkıntılı süreçte vatandaşa da büyük bir katkı sağlanmış olacak.

Mağduriyetler giderildi

EYT düzenlemesi ile eski Türkiye’den kalan bir sorun daha çözülmüş olacak. 1999’daki koalisyon hükûmetinin oluşturduğu ve o dönemin düzenlemesi ile maç oynanırken değişen kuralların getirdiği mağduriyet giderilmiş olacak.

Düzenleme, bu yüzden, gerekli idi ve birinin bu konuya el atması gerekiyordu. Bu yüzden de bu girişim, bir seçim yatırımı değil, bir şekilde halledilmesi gereken uzun vadeli bir sorun idi. AK Parti ise proaktif hareket ederek, uzun soluklu bu mağduriyeti gidermiş olacak.

EYT düzenlemesi, her şeyden önce hukuki bir hak meselesi idi. Bunu erken emeklilik ile de karıştırmamak gerekiyor. 8 Eylül 1999’da, o dönem çalışanlar ile olan kontratın, çalışanlar ile hukukun tek taraflı olarak devlet tarafından değiştirilmesi söz-konusu idi.

EPT (emeklilikte prime takılanlar), EGT (emeklilikte güne takılanlar) gibi yeni kampanyalar ve beklentiler ise doğru birer karşılaştırma değil. Geçmişten gelen hukuki boşlukların doldurulması ile mağduriyeti giderilen EYT’lilerin durumu farklıdır.

Bu eksiklik giderildikten sonra ise haksız kazanç sağlayacak yeni politikalara girişilmemesi gerekiyor. Şüphesiz, ihtiyacı olan herkese devlet elini uzatmalı; kimseyi muhtaç bırakmamalıdır. Ancak bunun yolu, sosyal güvenlik reformlarını delmekten geçmemelidir.

Yeni beklentilere kapı aralanmamalı

1999 sonrası düzenlemelerden kalan son hukuki boşluk da bu yolla giderildikten sonra; bundan sonra artık yeni ek düzenlemelere, reformları delecek ekstra yeni emeklilik haklarına girmemek, sosyal güvenlik sisteminin yükünü 1990’lardaki gibi kaldırılmayacak seviyelere çekmemek gerekiyor.

Bu doğrultuda da zaman zaman gündeme gelen EYT’nin kapsamını genişletmek, tarihleri birkaç ay ileriye çekmek veya kademeli bir emeklilik sistemi düşünerek, 2000 sonrası sigortalı olanların da erken yaşta emekli olmasını sağlamak gibi farklı beklentilere kapıyı herhangi bir şekilde açmamak gerekiyor.

Nitekim, EYT sonrası sosyal güvenlik sisteminin (SGS) aktif/pasif oranının 1,5’in altına kadar düşebileceği değerlendiriliyor (mevcut durumda 1,95). Avrupa’da bu oran 4’e yaklaşırken, OECD ülkelerinde aynı oran 6’ya kadar çıkabilmektedir. Türkiye’de, SGS’ndeki aktif/pasif dengesi 1980’lerden itibaren bozulmaya başladı. 1990’lardaki popülist politikalar ise meseleyi içinden çıkılmaz boyutlara taşıdı.

Genç ve dinamik nüfus avantajı etkin kullanılarak, aktif/pasif oranının kısa vadede en azından 2’nin üzerine çıkarılması gerekiyor. Sürdürülebilir bir SGS için ise bu oranın 3-4 aralığına çıkarılması gerekiyor. Örneğin, emeklilik yaşının yükseltilmesi girişimlerinin sokak çatışmalarına neden olduğu Fransa’da dahi yaşlı bağımlılık oranları henüz yüzde 30’lu seviyelerdedir.

Türkiye’de, özellikle de son 20 yılda alınan yol ile sosyal güvenlik sisteminin açıkları ve merkezi hükümete maliyeti önemli oranda azaltıldı. Bu yüzden de sosyal güvenlik sistemine ve bugüne dek yapılan reformlara sahip çıkmak gerekiyor. SGK’nın yönetilebilir hale gelmesi için yapılan reformlar sonraki nesillerin de önemli bir emanetidir.

Emeklilikten öte düzenlemeler

EYT düzenlemesi, aynı zamanda, ciddi bir örgütlenme ve hak mücadelesinin de bir sonucu. Türkiye’de daha önce sendikacılık oldukça zayıf idi. Ancak, Türkiye, adım adım bunları aşıyor. Emek, sermaye karşısında genelde daha güçsüz iken; sermayenin, emeği sömürmesine engel olmak da örgütlenme hakkı ile birlikte, sosyal devletin temel görevlerinden biridir.

Ancak, bundan daha önemlisi, EYT düzenlemesi çok ciddi sayıda işsize, sağlık sistemine ulaşamayan kişiye de hitap ediyor. Örneğin, 5 milyon EYT’linin birkaç yüz-bininin işsiz, çalışamaz durumda ve çaresiz olduğu tahmin edilmektedir. Nüfusun yüzde 99’unu kapsayan GSS ise Türkiye’yi tüm dünyada çok ayrıcalıklı bir konuma getirmektedir.

Malum, emeklilik sonrası çalışmaya devam edenler, SGK’ya sosyal güvenlik destek primi (SGDP) ödemesi yaparlar. EYT düzenlemesi ile emeklilik sonrası çalışmaya devam edenler için de 5 puanlık prim teşviki geldi. Ancak, söz konusu 5 puanlık SGDP indiriminin sadece aynı işyerinde devam edecekler için uygulanacak olması önemlidir.

Böylelikle, emekli olup, çalışmaya devam edenler de emekli olmayanlar gibi aynı SGDP ödeyecek. Bu yolla da hem kayıt dışı çalışma engellenecek hem de şirketlerin sahip olduğu beşerî sermayeden ve yetişmiş insan gücünden faydalanmaya devam etmesi amaçlanmaktadır.

Şimdi ne yapmalı?

Düzenlemeyi bekleyenler, EYT’li olma durumunu eDevlet üzerinden öğrenmeli. Bunun için kimseye ücret ödenmesine gerek yok. Hangi statüden emekli olunacağı da son 7 yılda ödediğiniz primlerin türüne bağlı. Bu 7 yılın en fazla prim yatırılan statüsü, emekli olunacak sigorta türünü ve emeklilik şartlarını belirliyor. Prim gün sayısı ile ilgili eksikliklerin giderilebileceği (borçlanma imkânı sağlanan) opsiyonlar da SGK’nın şu sitesinde yazılı.

Emeklilik için başvurular da eDevlet üzerinden yapılabiliyor. Elbette, bu düzenlemenin yasalaşması sonrası emeklilik hakkı kazanacak olanların da SGK’da sıra beklememek için (eDevlet’e erişimde de sorun olması durumunda) dolduracakları bir emeklilik başvuru formunu iadeli taahhütlü posta ile SGK’ya kargolamayı unutmaması gerekiyor.

Link: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/bilal-bagis/2023/02/04/eytde-magduriyet-giderilirken-yeni-beklentiler-olusmamali